HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 3

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 33 1361 MUKTEBESÂT Muhterem Vatan Gazetesi Başmuharriri Ahmed Emin Beyefendi'nin bayramda neşrolunan Hilâl-i Ahmer gazetesinde münderic başmakâlesini teberrüken ber-vech-i âtî aynen derc ve nakledi- yoruz: "-Hilâl-i Ahmer Tarîkatı Orada hepimize yer var, hepimiz hayırlı bir işin mürîdi olabiliriz. İnsanlar melek olsalardı, hayâtlarını ilmî prensiplere göre tanzîm edebilselerdi, menfaʻat ve infiʻâl sevkiyle birbirlerine silâh çekmekden vazgeçselerdi, âfet ve buhrânların önüne geçmenin im- kânını bulsalardı Hilâl-i Ahmer'in hikmet-i vücûdu olmazdı. İnsânlar melek değildir. Hayâtlarını ilmî inzibât altına alamamışlardır. Cemʻiyet içinde mutlakâ muʻâvenete muhtâc ârızalılardan, felâketzedelerden, kimsesizlerden mürekkeb bir döküntü peydâ oluyor. Bu tabîʻî yaralar kifâyet etmiyormuş gibi yirminci asır insânları hâlâ silâhla birbirinin cân ve mâlını imhâ etmek iʻtiyâdını terk etmemişlerdir. Vakit vakit harblere girişiyorlar. Her [295] yeni harb geriye sakatlıklardan, döküntülerden, kimsesizlerden mürekkeb yeni bir mîrâs bırakıyor. İnsân- lar bütün terakkîlerine rağmen hâlâ âciz ve ibtidâî bir mevkiʻdedirler. Ne harblere ne de başka âfet ve buhrânlara mukâvemet etmek iktidârını hâiz değildirler. Bunun için Hilâl-i Ahmer gibi hayır-perver müesseselerin mütemâdiyen faʻâliyetde bulunmalarına vesîleler hâsıl olmakdadır. Hele zavallı memleketimiz!... Senelerden beri harb bizim için âdetâ hâl-i tabîʻî oldu. Hilâl-i Ahmer dâimâ [dâimî] sûretde yara sarmak, cebhede döğüşenlerin hâtırını tatyîb etmek, sıhhat ü refâ- ha âid ihtiyâclarına bakmak, esîr düşenleri arayıp sormakla vakit geçirdi. Her harbden sonra ya arâzî gâib etdik veya elimizdeki arâzî istîlâya uğradı. Arâzîmiz istilâyâ uğradığı zamân geride bırakılan harâbeleri düşünmek, oralara sığınan zulümzede insân enkâzının yardımına koşmak lâzım geldi. Arâzî gâib etdiğimiz zamân orada kalan Türkler yabancı bir idârenin tazyîkine dayanamadılar. Takım takım anavatana koşdular. Bir tarafda kök tutup yerleşinceye kadar muʻâvenete muhtâc bir unsur hâ- linde kaldılar. Hâlâ bugün ahâlî mübâdelesi nâmı altında Türk toprakları târîhin belki de en serîʻ ve en vâsiʻ muhâceret hareketine sahne olmakdadır. Hasta, maʻlûl, aç bir hâlde gelenler yeni birer yurd sâhibi oluncaya kadar şefkatli ellerin yardımına muhtâcdırlar. Hilâl-i Ahmer bütün bu fevkalâde faʻâliyetler için yalnız hastahâneler, müesseseler açmak ve imdâd heyʼetleri teşkîl etmekle kalmadı. Büyük şehirlerin zarûret hâlinde insânları için aşhâneler açdı, kimsesiz kadınlarla, çocuklarla meşgûl oldu. Nerede büyük bir yangın, kasırga, zelzele kabîlin- den bir âfet çıksa derhâl iş başına çağırıldı. Uzaklarda kalan esîrlerimizi getirtmeğe vâsıta oldu. Yar- dıma, faʻâliyete ihtiyâc gösteren her vazʻiyetde bir şefkat meleği hâliyle ortaya çıkdı, çalışdı, yaralar sardı, kalbleri okşadı, seyirci vazʻiyetinde duran vatandâşların muʻâvenet ve şefkat hislerini müessir bir sûretde tatmîn edebilmelerine vâsıta oldu. Her memleketin Salîb-i Ahmer'i lüzûmlu ve kıymetli bir müessese olabilir. Fakat bizim Hilâl-i Ahmer'imiz vazîfelerin çokluğu ve vâsıtaların azlığı nokta-i nazarından hiçbiriyle kıyâs kabûl et- meyecek kadar muʻazzam bir işdir. Her Türk'ün kalbinde Hilâl-i Ahmer kelimesi mutlakâ bir if- tihâr duygusu uyandırır. '-Bu memleketde iyi bir teşkîlât makinesi kurulamaz, ilmî rûh ve usûllerle iş görülemez' diyenlere karşı Hilâl-i Ahmer cânlı bir tekzîb teşkîl eder. İyi usûllerle işe başlamak, işlerin ferdler değil, makineler tarafından görüldüğünü takdîr etmek şartıyla Türkler her işi mükem-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=