HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 4

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 41 1890 Umûma âid bir muʻâvenet talebinde yine tekrâr ediyorum, ihtiyâcâtın şiddetini göstermek, mü- temâdî neşriyât ve işâʻâtda bulunmak lâzımdır. Biz yalnız yetîm ve bîkes çocuklarımız için değil, belki umûm muhâcirler hakkında da muʻâve- net-i umûmiyeye mürâcaʻat etmeliyiz. En zengin memleketler vâridât ve mesâʻîsi bile târîh-i âlemde misli nâ-mesbûk bu azîm ve serîʻ hicretde bu büyük kitle-i beşerin hüsn-i sûretle tavtîn ve terfîhine tekâbül ve kifâyet edemez. Felâket-i umûmiye, muʻâvenet-i umûmiyeyi müstelzimdir". Mâdemki efrâd-ı beşerde servet ü saʻâdet, hilkat ve tabîʻat müsâvî değildir, insân dâimâ yekdi- ğerine muʻâvenete mecbûrdur. Gothe diyor ki: '-İnsân asîl ve şefîk bir mahlûkdur. Asırlardan beri yorulmaksızın mütemâdiyen nâfiʻ olmağa çalışıyor'. Medeniyet ne derece müterakkî, kavânîn-i ictimâʻiye ve teşkîlât-ı hayriye ne kadar mükemmel olursa olsun, mâdemki cemʻiyet-i beşeriyede atılmış çocuklar, bırakılmış anneler, doğmuş budala ve ahmaklar, beyinsiz insânlar vardır, beşer her zamân bunlara muʻâvenet ile hasbe'l-insâniye mü- kellefdir. Muʻâvenet, belediye ve hükûmetlerin, cemʻiyât ve efrâdın teşebbüsü ile olur. Belediye ve hükûmetler ve cemʻiyetler tarafından muʻâvenet husûsî kavânîn ve nizâmâta tevfîkan vâridât teʼmîni iledir. Şahsî ve ferdî muʻâvenet ise herkesde bir şefkat hissi ile sırf şahsî bir teşebbüs netîcesidir. İşte Avrupa'da bu iki türlü [188] muʻâvenetin iştirâk ve taʻazzuvu iledir ki, sıhhî ve ictimâʻî bunca cemʻiyât, teşkîlât ve teʼsîsât meydâna gelmişdir. Bunlar hâricinde bir muʻâvenet de millet arasında olandır. Velev bir memlekete, bir hükûmete müstevlî olsun, umûmî bir felâketde çok defa o milletin, o hükûmetin cehd ü muʻâveneti kifâyet ede- mez. Beynelmilel muʻâvenetden başka çâre yokdur. Felâket-i umûmiye, muʻâvenet-i umûmiyeyi müstelzimdir". MUKTEBESÂT Antalya refikimizin 14 Kânûn-ı Evvel [1]340 [Aralık 1924] târîhli nüshasının başmakâlesi: "-Sıtma Mücâdele Komisyonu'nun Mukarrerâtı Memleket heyʼet-i umûmiyesinin sıtma yüzünden maʻrûz kaldığı azâb u ıztırâbı bu sütûnlarda birçok defa mevzûʻ-ı bahis ederek derdlerimizin derd anasının da sıtma olduğunu söylemişdik. Sıhhiye Vekîl-i sâbıkı Doktor Refik Beyefendi'nin zamân-ı vekâletlerinde, memleketi kasıp kavuran bu âfetle çarpışabilmek esbâbını ihzâr edecek bir komisyon teşekkül etdiğini şükrânla kay- detdiğimizi de elbette kârilerimiz hâtırlayacaklardır. Refik Beyefendi istiʻfâ etdikden sonra Doktor Mazhar Beyefendi vekâlete gelmiş ve tahmînimiz vechile kendileri de bu nihâyetsiz derdin kalʻ u izâlesi ile meşgûl olacaklarını söylemişdir. Vilâyetimizi pek ziyâde alâkadâr eden sıtma mesʼelesinde giden ve gelen vekîl beyefendilerin niyetlerini harâretle alkışlarız. İstanbul'da ictimâʻ eden Sıtma Mücâdele Komisyonu'nun tanzîm etdiği taʻlîmâtnâme tabʻ edi- lerek vilâyete gönderilmiş ve bunlardan bir nüsha da muharrir-i âcize tevdîʻ edilmişdir. Pek ziyâde rabt-ı ümîd etdiğimi yazdığım bu komisyonun yapdığı taʻlîmâtnâmeyi okudukdan sonra hiçbir şey yapılamayacağına kanâʻat getirdiğimi söylemek vatan borcumdur. Komisyon aʻzâlarının kudret-i fenniyeleri önünde dâimâ ihtirâmla eğilenlerdeniz ve bunu da sitâyişle evvelce yazdık. Fakat yüksek fennî maʻlûmât bu işde kâfi değildir. Buna bir de memleketi tanımak, memleketde mevcûd mev-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=