HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1

Osmanlı Hilâl-i Ahmer Mecmû ‘ ası Sayı 9 282 şıyor idi. Karaya çıkdığımız zamân, müttehaz olan karârı ahâlîye tefhîm etdik. Herkes hayvânlarını sened mukâbilinde vermekden ise satmağa râzı oldu. Levâzım heyʼetinin vürûdu, yerli çorbacılar meyânında sık sık toplanmalara, büyük münâkaşalara sebebiyet verdi. Gâlibâ herkes son vurgunu bekliyor idi. Levâzım heyʼeti, Yunan mevkiʻ kumandanının da dâhil olduğu bir ictimâʻ akdeyledi. Uzun uzadıya müzâkerâtda bulundular. Herkes hırs, kazanç, gayr-ı meşrûʻ istifâde hülyâsına düşmüş idi. Hayvân sâhibleri mahzûn idi. Diğer tarafdan Dağıstanlı maʻrûf İbrahim Efendi de ahâlî-i İslâmiye'nin birikdirdikleri zeytinleri yok pahâsına toplamak sevdâsıyla çırpınıyor idi. Öte tarafda, birçokları henüz Yalı'ya indiremedik- leri zeytinlerinin ne olacağını soruyor idi. Kayıkların berâberce götürülmesine müsâʻade edildiğini yazmış idim. Sabâhları bu müsâʻadeye rağmen hâlâ kayıklara bir şey tahmîl etmiyorlar idi. Meğer dört bin ahâlî-i İslâmiye'yi hâvî olup teessüsünden beri hiç [206] hicret yüzü görmemiş olan bir köyü, ale'l-acele boşaltmak ne müşkil imiş! Her mürâcaʻat edeni tatmîn etdik. Vapurun kendilerini ve eşyâlarını almaksızın buradan ayrılmayacağını söyledik ve söyletdik ve îcâb ederse daha on vapur getirtebileceğimizi de ilâve etdik. Köyden Yalı'ya mütemâdiyen eşyâ denkleri, zeytin yükleri ve hayvân sürüleri iniyor, köy bo- şanıyor, boşanıyor. Şimdiye kadar birbirleri ile kardeş gibi geçinmiş olan yerli Türk ve Rum ahâlî, aralarındaki henüz halledilmemiş mesâili bitirmeğe çalışıyor, birçok eşyâ yok pahâsına satılıyor ve senedler teʻâtî ediliyor idi. Armudlu ile Gemlik ve Mudanya arasında muvâsalayı teʼmîn eden motorlar, mütemâdiyen gi- dip geliyorlar. Bazen kalblerimizi üzen, gözlerimizi yaşartan hâdiselere de şâhid oluyoruz… Sâʻat beşde, Yunan Levâzım Heyʼetince eşyâ ve hayvânâtın satış tarzı takarrür etdi. Herkes, hayvânını getireek, hayvânâtın vezni tahmînî bir sûretde söylendikden sonra ayakda fiyât takdîr edilecek ve hayvân sâhibinin ismiyle bir deftere kaydolunarak kabz imzâsı mukâbilinde hayvânın bedeli tesviye edilecek. Biz de bu şekle râzı olduk. Zîrâ başka dürlü hareket edebilmemizin ihtimâli yok idi. Sâʻat beş buçukda satış muʻâmelesi başladı. Koyun etinin kilosuna nihâyet beş ve öküz, inek, manda etinin kilosuna nihâyet üç buçuk drahmi veriyorlar. Hayvânlar sakatâtı dâhil-i hesâb edilme- yerek yalnız eti kilosuna satılıyor. Danalara, oğlaklara ve kuzulara gelince; bunlar hiç kiloya dâhil değil, "Haydi! Bu da anasının yanına caba!" diye cebren alınıyorlar idi. Hiçbir manda, öküz, inek yetmiş, hiçbir koyun veya keçi yedi-sekiz kilodan fazla tahmîn edilmiyordu. Zâten altmış-yetmiş kilo kadar tahmîn edilen büyük hayvânât pek nâdir idi. Hepsi de mütemâdiyen kırk beş kilodan gidiyor idi. Bütün bu tahmînât kısa boylu, şişman ve bir kassâba benzeyen levâzım heyʼeti zâbitânından biri tarafından yapılıyor idi. Gâlibâ bu zâbit kırk beş rakamını pek fazla seviyor idi ki, dâimâ ve hattâ üç yüz kiloluk hayvânların sıkletini bile kırk beş kiloya indiriyor idi. Halk bu zâbite "kırk beş" maʻnâsını ifâde eden "saranda pendi" ismini vermekle pek büyük bir isâbet göstermiş idi. İki yüz, üç yüz liralık inekler, çift öküzleri bizim para ile nihâyet elli liraya gidiyor idi. Levâzım heyʼetinin etrâfını alan bir takım sivil haydûdlar da resmen yapılan bu yağmayı teş- vîk ediyorlar idi. Zavallı köylü, hayvânını zorla, ağlayarak ve gözlerinden öperek bu üniformalı ve üniformasız gâsıblara teslîm ediyor idi! Manzara o kadar fecîʻ bir hâl aldı ki, berâberimizde bulunan müttefikîn heyʼet-i tahkîkiyesi nihâyet bu resmî yağmanın gözleri önünde cereyân etmesine müsâʻa- de edemeyeceklerini söyledi ve satışı durdurdu. Fakat levâzım heyʼeti ellerindeki taʻlîmâtdan hârice çıkamayacaklarını ve her yerde ve hattâ Yunanistan'da bile böyle yapdıklarını söyleyince, müttefikîn heyʼeti köylüye istediği gibi hareket etmekde serbest olduğunu beyân ederek bu resmî yağmayı pro-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=