HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1

XXXI rası kongrede cemiyetimizin kuruluşu uluslararası camiaya ilan edildi. Bir grup idealist hekimin ça- baları ile kurulan bu ilk cemiyetimiz uzun ömürlü olamadı ve aynı zamanda cemiyetin genel sekreteri de olan Dr. Abdullah Bey'in ölümünden sonra 1874 yılında dağıldı. Diğer taraftan, Osmanlı Devleti'nin ister istemez dâhil olmak zorunda kaldığı savaşlar yüzün- den bu tarz bir kuruma duyulan ihtiyaç devam etmekteydi. Dolayısıyla cemiyet bir süre sessiz kalmış olsa da, 14 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Hil â l-i Ahmer Cemiyeti adını alarak çalışmalarına yeni- den başladı. Daha sonra çok sayıda benzeri de kurulacak olan Hilâl-i Ahmer Cemiyetlerinin ilki de böylece kurulmuş oldu. Uzun süre aynı isim altında faaliyetlerine devam eden cemiyet, Cumhuriyet ile beraber dönemin ruhuna uygun olarak isim değişikliğine uğradı. 1923 yılında Türkiye Hilâl-i Ah- mer Cemiyeti adını alan cemiyet, 1935'te Türkiye Kızılay Cemiyeti ve 1947'de bugün de kullanılan haliyle Türkiye Kızılay Derneği adını aldı. Derneğe Kızılay ismini bizzat Atatürk verdi. Osmanlı'nın uluslararası Kızılhaç organizasyonuna katılımını geciktiren konulardan birisi amb- lemde bulunan haç sembolüydü. Müslüman coğrafyada bunun meydana getirebileceği olumsuz tep- kiler de dikkate alınarak bu alanda farklı bir yaklaşım geliştirildi. Türk tıp tarihinin en önemli şah- siyetlerinden birisi olan ve tıp eğitim dilinin Türkçeleşmesinde çok önemli emeği bulunan Kırımlı Aziz Bey haç sembolünün yerine hilâlin kullanılması gerektiğini ısrarla vurguladı. Sonuçta Osmanlı Devleti'nde haç yerine hilâlin sembol olarak kullanmasına karar verildi. Yeni amblemin bütün devlet- lerce tanınması için Cenevre'deki Uluslararası Kızılhaç Komitesine başvuruldu ve talep kabul gördü. Beyaz zemin üzerine kırmızı hilâl sembolü 10 Mayıs 1912'de toplanan 9. Washington Salib-i Ahmer Konferansı'nda resmen bütün devletler tarafından tanındı. Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, Rumî takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ilk önemli rolünü üstlendi ve Plevne dâhil savaşın tüm cephelerinde çok önemli katkılar sağladı. Cephe hattında 9 seyyar hastane ve ayrıca İs- tanbul'da 4 hastane kurdu ve 25.000 civarında yaralı ve hasta askerin tedavisini sağladı. Osmanlı-Rus Savaşı'nın bitiminden 1897'deki Osmanlı-Yunan Savaşı başlangıcına kadar cemiyet faaliyetlerine ara verdi. Osmanlı-Yunan Savaşı sürecinde özellikle yaralı ve hasta askerlerin İstanbul'a getirilmesini sağlayan hastane vapurları ve ilaç temini başta olmak üzere verdiği kapsamlı sağlık hizmetleriyle çok önemli rol oynadı. Bu savaş sonrasında da faaliyetlerine bir süre ara veren cemiyet, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra yeniden teşkilatlanıp Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'nda ve kendisine ihtiyaç duyulan diğer alanlarda elinden geleni yapmaya devam etti. Ama her halükârda sağlık hizmeti cemiyetin o dönemlerdeki öncelikli görev alanı oldu. Milli Mücadele döneminde de cemiyetin bu rolü devam etti. Tüm cephelerde hastaneler kurdu, hasta nakil hizmetlerini üstlendi, savaşların gerektirdiği şekilde hazırladığı hastane gemilerini başarıyla işletti ve bu arada en önemli sorunlardan birisi olan nitelikli sağlık insan gücü açığını kapatmaya gayret etti. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'ne duyulan ihtiyacın, sadece savaşlarda yaraları sarmak ile sınırlı ol- madığı bir süre sonra fark edildi. İnsanî yardıma ihtiyaç duyulan her alanda en kısa sürede merhamet elinin ulaşması fikri geliştikçe, cemiyet farklılaşmaya ve gelişmeye başladı. Sadece savaşlarda faa- liyet gösteren ve savaş sürecinde önemli olan ama savaş sonrasında faaliyetlerine ara veren bir yapı olmaktan uzaklaşıldı. Cemiyet kısa süre sonra yangın, deprem, sel ve heyelan gibi doğal afetlerde felaketzedelerin tedavisi, bakımı, barınması ve beslenmelerini sağlayan nitelikli ve donanımlı bir yapı halini aldı. Uzun süren ve tahribatı yüksek olan büyük savaşların sebep olduğu yıkımlar, açlık,

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=