HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Mecmû ‘ ası Sayı 10 309 Seyr-i Sefâin İdâresi Ümid vapurunu bu seyâhate tahsîs eylemekle pek isâbet etmişdir. İdârenin Hilâl-i Ahmer'e karşı dâimâ göstermekde olduğu teshîlât şâyân-ı takdîrdir. Vapurda seyr u seferi teʼmîn için Birinci Kapudan Hikmet, İkinci Kapudan Basri, Seyr u Se- fer Zâbiti Bilâl, Çarhçıbaşı Hikmet Beylerle diğer arkadâşları gerek Hilâl-i Ahmer Heyʼeti'ne gerek üserâya karşı büyük âsâr-ı nezâket ve mihmân-nüvâzî ibrâz etmişlerdir". Esîrlerin Ümid vapuru Asinara'da göründüğü zamân nasıl mütehassis olduklarını gelenlerden bir zât Vakit gazetesi muharririne şöyle nakletmişdir: "-Tahliyemize karâr verildiğini öğrenmişdik. Fakat bu karârın mevkiʻ-i fiʻle çıkdığını bize te- bşîr edecek haberlerin velev kısa bir zamân için olsun teehhuru uzun senelerin ıztırâbıyla yorgun düşmüş aʻsâbı son derece germişdi. Tahammül edilemeyen bir intizâr hummâsı içinde kıvranıyorduk. Nihâyet Ümid vapurunun gelip bizi alacağı söylendi. Mayıs'ın onuncu günü biri Roma Sefîri Osman Nizami Paşa'dan, diğeri Beynelmilel Salîb-i Ahmer Meʼmûru Raymond Schlemmer'den birer telgraf aldık. Ondan sonra diğer telgraflar da bunları taʻkîb etdi. Artık intizâr nevbeti olanca şiddetiyle hük- münü icrâ ediyor, herkes mesâfeye ve geminin tahmîn edilen sürʻatine göre vusûl ânını hesâblayıp duruyordu. 24-25 Mayıs gecesi, gece yarısına doğru ordugâh dâhilinde bir gulguledir kopdu. Vaktin geç, herkesin uykuda olmasına rağmen en soğukkanlılar bile bu cereyânın teʼsîrinden kendini kur- taramamış, bütün ordugâh dışarı fırlamış idi. Bizi vatanımıza kavuşduracak gemimiz gelmişdi. İster hasmâne ve haşîn, ister nevâzişkâr ve dostâne olsun, bize dâimâ yabancı olan ecnebî meʼmûrların huzûrundan bıkmış, usanmış, kendi adamlarımızı görmeğe teşne olmuşduk. Sâhilden oldukça uzakda demirleyen Ümid, bir bir parıldayan ışıklarıyla karanlıklara gömülmüş, hareketsiz duruyordu. Biz çocukluğumuzda yapdığımız gibi petrol ile hamur edilmiş toprak kümelerini âteşliyor, kurumuş ot- ları yakıyorduk. Ordugâh bir şehrâyîn içinde idi. Yavaş yavaş tan yeri ağarmağa başladı. Deniz yaz sabâhlarına mahsûs tâzelik, nazlı bir mahmûrlukla örtülü, Ümid orada yatıyordu. Güneşle berâber sancaklar çekildi. Hiçbir emel, hiçbir duygu aslâ bu kadar heyecânlı olamaz, tüyleri aslâ bu kadar tatlı bir irtiʻâşla ürpertemezdi. Şehîd kanını andıran laʻl zemîni üzerindeki ulvî ve semâvî işâretin, beyâz hilâlin kıvrımlarında altı asırlık şerefli bir mâzînin hâtırasını taşıyan alsancak gözlerimizi yaşartdı". *** Ümid vapuru İstanbullu zâbitân ve efrâdı İstanbul'da çıkardıkdan sonra 7 Haziran 1338 [1922] senesine musâdif Çarşamba günü levâzımını baʻde'l-ikmâl İstanbul'dan hareket ederek ertesi günü İnebolu'ya vâsıl olmuş ve üserânın bir kısmını çıkarmışdır. Bir gün sonra yani 9 Haziran'da Samsun'a ve ertesi günü Trabzon'a muvâsalat ederek burada üserânın son kâfilesini çıkarmışdır. Ümid, Trab- zon'da bir gün kaldıkdan sonra İstanbul'a müteveccihen hareket ve 13 Haziran'da İstanbul limanına avdet etmişdir. Asinara adasına giden Hilâl-i Ahmer Heyʼeti Reîsi Safvet Şav Bey burada mühim Hilâl-i Ah- mer işleriyle meşgûl olduğu için Ümid vapuruyla Karadeniz iskelelerine gidemedi. Onun yerine [221] Samanlıdağ, İzmit ve Yunan seferlerini yapmış olanAli Macid Bey, Hilâl-i Ahmer Karadeniz Sevâhili Heyʼeti'nin riyâsetini derʻuhde etdi. _______________
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=