HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Mecmû ‘ ası Sayı 10 319 Öğleden sonra sâʻat ikide vapura mültecî nakliyât ve sevkiyâtına ve kayıklara da zeytin ve eşyâ tahmîline başlanıldı. Yalı boyuna mütemâdiyen zeytinyağı ve zeytin dânesi taşınıyor, karanlık basdığı hâlde Yalı'ya hâlâ eşyâ iniyor idi. 26 Haziran Pazar günü: Sâʻat onda Yalı'daki eşyâ ve zeytin dâneleri bir yandan vapura ve ka- yıklara boşanıyor, diğer tarafdan Yalı ve etrâf kasabadan inen eşyâ ile doluyor. Mudanya'dan gelen bir vapur, satın alınan hayvânât ile levâzım heyʼetini hâmilen Mudanya'ya avdet etdi. Sâʻat üç, bilâ-hâ- dise tahmîl ameliyesine devâm ediliyor. İnsân, hayvân, zeytin, her şey alınıyor. Ağızlarına kadar dolu dört kayık Gülnihâl vapurunun bordasına bağlandı. Yalı'da inzibât işi iki Yunan neferinin [230] elin- de. Her şey sühuletle oluyor. Mevkiʻ Yunan kumandanı takımıyla eşkıyâ taʻkîb etmeğe çıkmış. Şimdi bizi üzen Yunan kumandanı değil, Dağıstanlı İbrahim Efendi ve onun zeytin dâneleri. Bu adam kendi zeytinleri için ayrıca bir mavna istiyor. Zeytinlerini Gülnihâl vapuruna aktarma etmeğe bir dürlü râzı olmuyor. Hilâl-i Ahmer'in İstanbul'dan getirdiği iki mavna, onun zeytinleri ile doldu, taşdı. Sâʻat dört, her şey tamâm. Köyde hiçbir İslâm kalmadı. Muʻâyeneye ayrılanların kâffesi, baʻ- de'l-muʻâyene serbest bırakıldı. Sefînede 380 muhâcir, yüz binlerce okka zeytin, 100 kadar binek ve 20 kadar kassâblık hayvân var. Kayıklar ve motor zeytin ve eşyâ ile yüklü. Vapur hareket etdi. Yarım sâʻat sonra Mudanya'ya doğru gitmekde olan A. K. markalı ve Aspis nâmındaki bir Yunan ganbotunun birdenbire yolunu kırarak üzerimize doğru gelmeğe başladığını gördük. Biz aldırmayıp yolumuza devâm etmek istedik ise de düşman gemisinden 'dur' işâreti verildi. Biz de durduk. Aspis, Gülnihâl'e yüz metre kadar yaklaşdıkdan sonra bütün toplarını ve mitralyöz- lerini bize tevcih etdi. Her topun başına ellerinde gülle tutan bir nefer ikâme olunmuş idi. Hemen indirdiği bir sandala bir bahriye zâbiti ile bir flama neferi ve dört müsellah bahriyeli bindirdi. Biz de iskelemizi indirdik. Sandal bize doğru geliyor idi. Neferler silâhlarını, zâbitler rovelverlerini doldur- dular. Nihâyet üzerimize rampa etdiler. Zâbit ile flama neferi yukarıya çıkdı. Diğer neferler, müsellah oldukları hâlde sandalda bekliyorlar idi. Biz de lâzım gelen tertîbâtı şu vechile aldık. İki Fransız jandarmasını iskelenin başına ve süngülü İtalyan neferini de salonun kapısına ikâme etdik. Bunların vazîfeleri Yunan bahriye neferlerini içeri sokmamak idi. Yunan bahriye zâbiti, oldukça nâzikâne bir selâm vererek kapudanı aradı. Bu geminin ne oldu- ğunu ve buralarda niçin dolaşdığını sordu ve: '-Gemi Osmanlı sancağını taşıdığından dolayı aranması îcâb ediyor' dedi. Bütün suâllere lâzım gelen cevâbı benim ile müşâvereden sonra Fransız Yüzbaşısı Lukas veriyor idi. Geminin ne olduğu- nu, vazîfesi neden ibâret bulunduğunu ve nereye gideceğini anlatdık. Yüzbaşı Lukas, elindeki evrâk-ı resmiyeyi gösterdi. Biz geminin güvertesinde tebdîl-i mevkiʻ etdikçe karşıdaki topların ağızları da bizi taʻkîben sağa sola gidip geliyor idi! Yunan zâbiti, gemiyi arayacağını söyledi. Biz, gemi Hilâl-i Ahmer'e âid olduğundan dolayı bî-taraf olduğunu ve binâenaleyh taharrîden masûn kalacağını ile- ri sürdük. Flama yani işâret neferi, söylediklerimizi ve Yunan zâbitinin dediklerini flama ile Aspis ganbotuna bildirdi. İşâretler ile uzun müddet konuşdukdan sonra zâbit ve maʻiyeti, Aspis'den işâret verilmeden bir yere kımıldanmamızı tenbîh ederek Gülnihâl'i terk etdiler. Aspis'de Aspis'den gelen zâbit ile ganbot süvârîsi arasında oldukça harâretli konuşmalar oldu. Nihâyet Gülnihâl'e 'serbestsiniz' işâreti geldi. Biz de yolumuza devâm etdik. Esen rüzgâr, arkamızdaki kayıkları cerre epeyce mühim bir mâniʻ teşkîl ediyor idi. Biz ise tekrâr
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=