HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1

Osmanlı Hilâl-i Ahmer Mecmû ‘ ası Sayı 12 382 "-4 Haziran [1]338 [1922] târîh ve 1339 numaralı [271] Akşâm gazetesinin ikinci sahîfesini çevirince gözüme ilk ilişen "Zenginler, Fakîrler" serlevhası oldu. Bu millet arasında biraz aklımız er- dikden sonra yaşamaya başlayalı gerçi bu gibi serlevhalar altında yazılmış gönül yakıcı nice vakʻalar okuduk, gözlerimizle de gördük. Böylelerine hemen ekser[î]miz bir: - Allah ıslâh etsin! deyip geçiyoruz. Hâlbuki birbirimizle sık sık âile kavgaları yapmak, iyi düşünmediğini gördüklerimizin karşısına geçip aklımızın erdiği hakîkatleri yüzüne karşı bağırmak bizim için büyük bir ihtiyâcdır. Ben bu defa vicdânımı hiçbir şey ile avutmadım ve işte ancak 85 bin liraya apartmanını satan ve Hilâl-i Ahmer dilencilerine karşı: - Bıkdık, usandık! Yetmez mi? gibi bir hayli acı söz söylenen ve yarım lira iʻâne vermekle işi bitiren müslümâna karşı şöylece birkaç satır ithâf etmekle bir dereceye kadar tatmîn-i vicdâna mec- bûriyet gördüm. Eğer onlar da bizim gibi Rus esâretinde, bin dürlü meşakkat içinde yıllarca çırpınıp nihâyet 490 Türk neferi, 8 Türk zâbiti zuʻafâ meyânında Rusya'nın bir başından öbür başına kadar üç ayda güç hâl ile gidebilerek en son 3 zâbit ve 17 neferden ibâret bir mevcûdla Finlandiya tarîkıyla İsveç'e vâsıl ola- bilse ve orada Haparanda'dan İsveç Salîb-i Ahmeri'nin şâhâne tren-i mahsûsuna bindirilip Baltık sâhi- line iki istasyon kalınca Kale kompartımanına şapkalı, sakallı, koltuğunda çantasıyla bir zât girerek: - Hilâl-i Ahmer'in Kopenhag'daki murahhası Yusuf Akçura Bey'den telgraf aldım. Burada ben onun vekîliyim. Bu trende kaç Türk zâbit ve neferi varsa bana bir liste yapınız, size para vereceğim. Ve ceyblerde on para bulunmadığı böyle bir zamânda muhterem Hilâl-i Ahmer'in nasıl imdâda yetişdiğini gözleriyle görerek göz pınarlarından tatlı sevinç yaşları akıtmış olsalardı o mukaddes mü- essesemizin kıymet, hizmet ve ehemmiyetini o zamân anlayabilirlerdi… Eğer onlar da bizim gibi Yunanistan'ın Leucade adasında Ayamavra kalʻası denilen rutûbetli zindânlarda geçirdiği yirmi ay zarfında göç üzüntüsünden, cân sıkıntısından çıldırmak derecesine geldiği günlerden birinde Hilâl-i Ahmer'in İstanbul'dan muntazaman yolladığı kitâbları alıp okuyarak gamlı, derdli günlerinde kısmen fâideli, kısmen eğlenceli sâʻatler geçirselerdi, bu müessesenin kıy- metini takdîr ederlerdi. Hilâl-i Ahmer bugün başkalarının Salîb-i Ahmerleri derecesinde faʻâliyetler gösteremiyorsa acaba kusûr kimdedir ve mesʼûl kimdir? Hilâl-i Ahmer'e kudreti dâiresinde yardım etmemek vatana ve millete karşı nankörlükdür. Çünkü yalnız o müessesedir ki, bu yurd için, bu sevgili ülkenin istikbâl ve istiklâli uğrunda kan dökenlerin imdâdına koşdu, koşuyor ve koşacakdır. Irzımızı, cânımızı, hân ve apartmanlarımızı düşman şerrinden korumak için hayâtını fedâ edenleri düşünmemek ve onların yardımına yetişen Hilâl-i Ahmer'e karşı hürmet ve muhabbet yerine lâkaydî ızhâr etmek bu vatanda en büyük ihânet ve cinâyetdir. Geçen senenin Nisan'ında esîr bulunduğumuz Leucade adasında Hilâl-i Ahmer'imizi unutmadı- ğımızı isbât için bin yedi yüz frank kadar bir para toplamış ve emîn bir vâsıta ile merkez-i umûmîye teslîmine muvaffak olarak makbûzunu almış idik. O zamânlar zarfında tahsîsâtımız muntazam veri- lebiliyordu. Siʻa-i mâliyemizin biraz müsâʻadesi bize hemen Hilâl-i Ahmer'e muʻâvenet vazîfemizi ihtâr eylemişdi. Maʻatteessüf orada bile aramızda paralı birkaç şahsiyet: - A cânım, bize gelinceye kadar akşâm oluyor! İstanbul'da nice zenginler var, onların hiç sesleri çıkmadığı hâlde bizim gibi esîrlere ne yapmak düşer? Bu işden vazgeçiniz! yollu mırın kırın etdiler ve bu emr-i hayırda muvaffakiyetimizi hemen iki ay kadar teʼhîr eylediler idi. Orada bizim aramız-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=