HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Mecmû ‘ ası Sayı 1 20 "-24 Mayıs 1337 [1921]'de Gülnihâl vapuru Yalova'ya müteveccihen hareket etmiş ve öğle- den sonra sâʻat birde Yalova önlerine vâsıl olmuşdur. Vapurda riyâset etdiğim Hilâl-i Ahmer heyʼeti aʻzâsından başka, Fransız Yüzbaşısı Lukas, İngiliz Mülâzım-ı Evveli Holland, İtalyan Mülâzım-ı Evveli Bonaccorsi'den mürekkeb İʼtilâf Devletleri Tahkîkât Heyʼeti ile Manchester Guardian Gaze- tesi Muhâbiri Mister Toynbee ve zevcesi var idi. Yalova Yunan Askerî Kumandanı Yüzbaşı Dimitri Papagrigoryus elindeki taʻlîmâta atfen bütün ahâlî-i İslâmiye'yi alıp götürmemize müsâʻade etmekde maʻzûr olduğunu ve yalnız yanan köyler ahâlîsinden olup Samanlı ve Akköy ve Yalova'ya ilticâ eden- lerin azîmetine müsâʻade edeceğini söylemişdir. Heyʼetimiz, altı yüz kadar muhâcir alabileceğini ümîd etdiği hâlde Yunan zâbiti ancak elli-altmış zavallıdan bahsediyor idi. Tahkîkât heyʼeti, bütün ahâlî-i İslâmiye'yi götürmek niyetinde iken Yüzbaşı Papagrigoryus'un ısrârı üzerine tekrâr Gemlik Yunan Fırka Kumandanlığı'ndan istiʻlâm-ı keyfiyet edilmesine karâr verildi. Yukarıda kumandanlık odasında tahkîkât heyʼeti ile Yunan zâbiti arasında bütün bu işler müzâ- kere edilir iken aşağıda hükûmet konağı önünde netîcesi pek kanlı olabilecek başka bir temâşâ hâ- zırlanmakda idi. Biz, belediye riyâset odasında Kâimmakâm Vekîli Fuad Bey, Tahrîrât Kâtibi Cemil Bey ve köy muhtârlarıyla muhâcirlerin sûret-i iskânını müzâkere etdiğimiz sırada sokakda mühim bir kalabalığın birikmesi nazar-ı dikkatimizi celb etdi. Bilhâssa ahâlî arasında dolaşan ve General Franks tahkîkât heyʼetinin vürûdundan ancak iki gün evvel, İstanbul'dan meʼmûriyet-i mahsûsa ile gönde- rilen Papas Yorgiyos Menoksopulos Efendi'nin hârekâtı pek ziyâde dâʻî-i şübhe görülüyor idi. Bu papas, pek [15] güzel Türkçe söylüyor ve mütemâdiyen herkesi teşvîk ediyor idi. Ahâlînin, bilhâssa kadınların toplanması hitâm bulur bulmaz, karşıdan bir araba göründü. Arabanın etrâfı pek kalabalık idi. Bilhâssa kıyâfetleri pek şübheli olan kalpaklı, fesli, Laz kıyâfetli alây önünden geliyor idi. Alâyı gören papas efendi, derhâl o tarafa koşarak alâyın başına geçdi. Nihâyet araba hükûmet konağının önünde durdu. Arabanın kan lekeleriyle kırmızılaşmış bir çarşafın altından üç kadın cesedi çıkarıldı. Cenâzelerin üstü, güller ve çiçekler ile süslenmiş idi. Râhib efendi ahâlîden ziyâde bizim için ola- cağı anlaşılan uzun bir nutka başladı. Türkçe îrâd edilen bu nutuk açıkdan açığa ahâlîyi iğzâb ve bir mesʼele ihdâs etmek için idi. Ancak bilâhare elleri kanlı, çetebaşları olduğunu öğrendiğimiz gürûhdan mâʻadâsı bu tiyatro tertîbâtına lâkayd kaldı. Bu esnâda Yunan yüzbaşısı başda olduğu hâlde heyʼet-i tahkîkiye aʻzâsı aşağı indi. Cenâzeler arabadan indirilerek yere konuldular. Heyʼet tarafından resim- leri alındıkdan sonra tekrâr arabaya vazʻ olundular. Hâzır bulunan kadınlar aldıkları evâmir üzerine olacak ki, haykırmağa, bağırmağa ve cenâzeye hücûm etmeğe başladılar. Yunan kumandanı, arabanın perdesini kaldırıp cenâzelere bir kere atf-ı nazar etdi. Ahâlî, bize karşı yumruklarını sallayarak dağıldı. Bilhâssa bu gibi nâzik zamânlarda bu kabîl nümâyişleri menʻ etmek vazîfesiyle mükellef olan Yunan kumandanı, bilakis papas efendi ile bunun mürettibi idi. Cenâzeler heyʼet üzerinde beklenilen netîcenin tamâmen zıddını yapdı. Bu nümâyişden pek münfaʻil olan heyʼet, hissiyâtını açıkdan açığa ızhârdan çekinmedi. Zâbitlerin her biri, netîcesi pek vahîm ola- bilecek böyle bir hâdisenin tertîbinden Yunan yüzbaşısının mesʼûl olduğunu açıkdan açığa söyledi. Heyʼet-i tahkîkiye hemen bir şey yapılamayacağını ve Yunan kumandanı tarafından Gemlik'e çekilen telgrafın cevâbını beklemekden başka çâre olmadığını anladığından nefs-i Yalova'daki muhâ- cirleri teftîş etmeği münâsib görerek Samanlı ve Akköy'ü gezmeğe gitmiş ve gece sâʻat onda ümîdsiz bir hâlde vapura avdet etmişdir. Zîrâ on beş köyü yakan, yıkan ve ahâlîsini katleden aynı çeteler, nasılsa yağma edilmesi ve yakılması teʼhîr edilen ve bütün muhâcirlere melceʼ teşkîl eden Samanlı ve Akköy'e korucu taʻyîn edilmişler idi. Bu korucular ölüm tehdîdleri altında bulunan muhâcirle- rin yerlerinden kımıldanmak istemediklerini heyʼete söylemiş ve hele yerli ahâlîyi vermeyeceklerini açık[dan] açığa beyân etmişler idi.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=