HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 1
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Mecmû ‘ ası Sayı 2 45 Sâ‘at üç buçukda tekrâr karaya çıkdığımız zamân müftü efendi ve kâimmakâm vekîli bey ile meclis-i idâre a‘zâlarını belediyede toplanmış bulduk ve sinleri yirmiden kırka kadar olanları müstes- nâ olmak üzere kendilerini almağa geldiğimizi söyleyerek bütün ahâlî-i İslâmiye'yi bundan haberdâr etmelerini ricâ etdik. Bundan sonra, şehri dolaşmağı ve bizzât rastgeldiğimiz Türklere bu mes‘ûd haberi vermeği tensîb etdik. Bu tarz-ı hareketimizde ne derece haklı olduğumuzu bilâhare öğrendik. Zîrâ Yunanîler müftü ile kâimmakâmı tehdîd ve ihâfe ederek tahliye karârını halka teblîğ etdirmemiş- ler idi. Akşâm sâ‘at yedi buçukda bütün Gemlik Türk ahâlîsi toplanmış idi. Gemlik ahâlîsi nâmına söz söyleyen kâimmakâm vekîli bey ve müftü efendi, yerlilerden kimsenin yerini yurdunu terk etmek istemediğini ve ancak şehirde mevcûd muhâcirîn, aceze ile erkeksiz bazı kadınların hicret edebilecek- lerini beyân eylediler. Bana da bu husûsa dâir ayrıca bir mazbata verdiler. (Bu mazbata rapora mer- bûtdur.) Artık bizim için vapura avdet etmekden başka yapacak bir şey yok idi. Bugünün vukû‘âtını kapamadan evvel, Umurbey'de iken körfeze girip demirleyen ve öğleden sonra sâ‘at üçde hareket eden Fransız to[r]pitogeçeri Tuareg'in Gemlik'deki Yunan zâbitlerine yapdığı teʼsîrden bahsetmek isterim. Hele heyʼet-i tahkîkiye a‘zâsından Yüzbaşı Luka'nın mezkûr gemiye gitmesi ve ziyâreti mü- te‘âkib geminin hemen hareket etmesi, lehimize olmak üzere pek iyi teʼsîrler yapdı ki, bu teʼsîr ertesi gün edilen irkâb ameliyesi esnâsında Yunanîlerin ibrâz eyledikleri teshîlâtda dahi görüldü. 15 Haziran Çarşamba günü sâ‘at dokuzda karaya çıkarak gürbüzler yuvası olan Umurbey kö- yüne tırmanmağa başladık. Yolda İstanbul'a gelmek için sâhile inmeğe başlayan muhâcirîn kâfilele- rinden, Umurbeylilerin köylerini terk etmeğe karâr verdiklerini anlamış idik. Bizim ile gelmeğe karâr verenler belki hayâtlarında beşinci, altıncı defa olarak muhâcereti kabûl etmiş ve bu defa da köyleri yanmış olmasından dolayı açıkda kalmış olan zavallılar idi. Bu bîçârelerde eşyâ nâmına hemen hiçbir şey yok idi. En zengini nihâyet iki hayvân sâhibi idi. Eşyâ nâmına iki çift tavuğa, iki teneke zeytin- yağına mâlik olanlar da orta hâlli addolunabilir idi. Bu iki sınıf vaktiyle yeşil köylerinin müreffeh tabakasını, ağa âilelerini teşkîl ederler imiş. Sâ‘at dokuz buçukda Umurbey'e vâsıl olduk. Köylüle- rin nazarlarındaki metânetden kat‘î karârlarını verip artık tereddüdden kurtulduklarını anladık. Bizi karârlarından haberdâr etmeğe gönderdikleri zât, gitmeyeceklerini söylediği zamân şunu da ilâve etdi: ‘-Murahhas bey! Hilâl-i Ahmer bizi düşündüğü için bizim köyümüz ile bütün civâr köyler nâ- mına teşekkür ederim. Çokdan beri hasretini çekdiğimiz sevgili sancağımızı bize gösterdiğinizden dolayı ayrıca minnetdârınızız. Bütün köylülerin dünden beri yegâne meşgaleleri şu yamaçdan görü- nen sancağı seyretmekdir. Bizim silâhımız yokdur. Yalnız metîn kalbimiz, sönmez i‘tikâdımız vardır. Çeteler, Yunanîler isterler ise gelsinler, bu müdâfa‘asız halka hücûm etsinler. Biz, silâhsızlığımıza rağmen yaşamağa azmetmiş bir avuç köylünün kendi nefislerini fi‘l-i müdâfa‘a edeceklerini âleme irâe edeceğiz. Haydi, Allah selâmet versin! Karârımız kat‘îdir. Gelmeyeceğiz! Şu Türk köyünü ye- rinden oynatmayacağız. Biz delikanlılar, buna karâr verdik. Köyümüzden kimseyi göndermeyece- ğiz. Umurbeyliler korkmaz. Yalnız acezeden olanlar, mahvolmuş civâr köylerden gelip bize misâfir olanlar gidebilir ve nitekim de gidiyorlar. Bütün köyler nâmına bir mazbata hâzırladık. Onu takdîm ediyoruz. Belki bir fâide meʼmûldür'. (Bu mazbata rapora merbûtdur.) Bu sözleri aynen müttefikîn heyʼetine terceme etdiğim zamân, herkes bu ulvî beyânât karşısın- da irkildi. Belki yarın kana boğulmaları ihtimâli olan şu bir →
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=