HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 10
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 85 4448 ELLİ YAŞIN BUHRÂNI 1827 senesi bidâyetinde Londra'da Meclis-i Tıbbî-i Kralî'nin himâyesi altında toplanan bir heyʼet-i ilmiyede bu hâdise-i hayâtiye hakkında söz alan birçok etıbbâ arasında cereyân eden müzâ- kerât [4] ve münâkaşât fikir ve nazar ihtilâfından dolayı netîcesiz kalmışdı. Hâlbuki müzâkerât esnâsında tebârüz eden bu ihtilâf aʻzâdan bir kısmının doğru düşünmesin- den ve diğer bir kısmının yanlış beyân-ı mütâlaʻa eylemesinden değil ve fakat mevzûʻun heyʼet-i umûmiyesi iʻtibârıyla henüz tamâmen tedkîk edilememiş olmasından ileri gelmekde idi. Gençliğinde gâyet faʻâl bazı kimselerin kırkından sonra hareketsiz veya hissizlikle, daha doğ- rusu bir atâlet-i rûhiye ile maʻlûl ve bu hâle karşı mücâdele kâbiliyet ve kudretinden mahrûm olma- larının esbâbı hakkında aʻzâdan birinin vazʻ etdiği suâle derʻakab cevâb vermek kâbil olamamış ve maʻamâfîh bu hâlin umûmî olmaması ve gençliklerinde bilhâssa kudret ve bereket-i mesâʻîleriyle celb-i dikkat etmeyenlerde havâss-ı akliyenin aynı minvâl üzere devâm etmesi zihinlerde hâsıl olan telâş ve heyecânı bir dereceye kadar teskîne medâr olmuşdur. Ancak hayâtın henüz eşiğinde iken hiçbirimiz mevzûʻ-ı bahis olan buhrân tehlikesine bilâhare maʻrûz kalıp kalamayacağımızı bilemeyeceğimizden şahsımız için böyle bir endîşenin derpîş edilme- si her hâlde nâ-maʻkûl bir düşünce addedilemez. Diğer cihetden, buhrânın zuhûrunu bekleyip de defʻi çâresine tevessül etmekden ise vukûʻuna imkân bırakmamak elbette âkilâne ve müdebbirâne bir hareket olur. Bunun için evvel emirde tabîʻat-ı beşeri ve onun havâs ve evsâfından ziyâde zaʻîf cihetlerini tedkîk ve taʻmîk etmek lâzımdır. Maʻlûm olduğu üzere ilk insânın başlıca meşgûliyeti ava ve musâraʻa ve mücâdeleye münhasır iken medeniyet gâyet basît olan bu zevk ve hazdan onu tamâmen mahrûm kılmış ve beşer, reîsi bu- lunduğu âile için avlanacak ve mücâdele edecek yerde sofranın ezvâk ve inbisâtına kendini kapdıra- rak taʻbîr maʻzûr görülsün, miʻdesine bende olmuşdur. Bu nokta-i nazardan meclisde hâzır bulunan etıbbâ alınan mebzûl gıdâyı ve terbiye-i bedeniyenin ihmâlini vakitsiz hübût ve zevâlin esbâbından biri olarak telâkkî ve kabûlde ittifâk etmişlerdir. Bundan mâʻadâ birçok fenâlıkların menşeʼini muʻâsır hayâtda aramalıyız. Ecdâdımız sunʻî ten- vîrâtdan mahrûm bulundukları için dâimâ erken yatarlardı. Zamânımızda birçok kimseler uykularından büyük fedâkârlık ediyor yani az uyuyorlar. Kuv- vetlerini tamâmen telâfi ve tazmîne uykuları gayr-ı kâfi gelen birçok kimseler de kendiliklerinden uyuyamıyorlar ve pek az uyuduklarından dolayı vaktinden evvel ihtiyârlıyorlar. Günde üç-dört sâʻat uyku ve istirâhatle kanâʻat eden Kitchener'i veya Edison'u nevâdirden olduğu için misâl olarak zik- redemeyiz. Hatîblerden bir zât elli yaşına doğru kuvâ-yı bedeniyemizin bizden ayrıldığını ve ancak me- lekât-ı akliyemizin yetmişe ve hattâ daha fazla bir yaşa kadar inkişâf etdiğini ve seciyenin de zamân-ı mevte kadar teşekkül edebileceğini iddiʻâ eylemiş ve daha az nîkbîn görünen diğer bir tabîb de elli yaşının mâddî ve maʻnevî kuvvetlerimiz nokta-i nazarından bir devr-i zevâl olduğuna işâret etdikden sonra sözlerine şu sûretle hitâm vermişdir: "-Elli senelik bir vücûd ile bir dimâğı otuz senelik gibi istiʻmâl eden kimsenin uzviyeti ya vazîfe göremeyecek bir hâle gelecek veya vaktinden [5] evvel aşındığına delâlet eden âsâr u alâimi gösterecekdir. Bu ise cismânî, teheyyücî ve fikrî faʻâliyetin devr-i kemâlini bilâ-teemmül hudûd-ı tabîʻiyesinden daha öteye, daha uzaklara sürmekdir".
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=