HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 2
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 20 749 Gelecek üserâ meyânında büyük ve küçük rütbeli zâbitânımızla birçok kasaba ve şehirlerimi- zin eşrâf ve mütehayyizânı da bulunduğu nazar-ı iʻtibâra alınarak bunlar için üst katda husûsî odalar tefrîk edilmişdir. Üserâmızın kâffesi hâl-i sıhhatde ve azîz vatana sâlimen kavuşmakdan mütehassıl bir sürûr u neşât içindedir. Bunlar misâfirhânede iki gün kadar taht-ı nezâretde kalarak iʻzâz edildikden sonra müreffehen memleketlerine sevk edilecek ve sonra da Klazomen Tahaffuzhânesi'nden gelecek diğer üserâmızın kabûl ve iʻzâzı esbâbının ihzârına başlanacakdır. Hilâl-i Ahmer burada misâfir edilecek esîrler için on bin lira kadar bir meblağ tahsîs etmişdir. Üserâyı Punta iskelesine çıkaran Yunan vapurları limana bandırasız olarak girmişlerdir. Bu va- purlara İzmir'de bulunup Yunan tâbiʻiyetinde olan 150 kadar sivil esîr irkâb olunmuşdur. Vapurlar, bunları Yunanistan'a bırakdıkdan sonra yakın adalara getirilen ve harekete âmâde bir hâlde bulundu- rulan askerî üserâmızı adalardan toplayarak Urla'ya getirecekdir. Esnâ-yı işgâlde Yunanlıların ken- di mahkemelerinde muhâkemelerini icrâ etmek sûretiyle ağır cezâlara mahkûm eyledikleri bedbaht kardeşlerimizden birçoğunun şimdiye kadar Girid'in İzzeddin kalʻasında pek [224] elîm ve taham- mül-fersâ bir sûretde gûnâgûn tazyîkâta maʻrûz kaldıklarını sivil üserâ anlatıyorlar. Bu zavallılar ancak hükûmetimizle Yunanistan arasında mübâdele-i üserâ mesʼelesinde ittihâz olunan mukarrerâtın mevkiʻ-i tatbîke konulmağa başladığı şu sıralarda bu müdhiş zindândan çıkarılarak Sakız ve Midilli gibi civâr adalara naklolunmuşlardır. Oradan da yakında İzmir'e getirileceklerdir. İstanbul'da çıkan Akşâm gazetesinin İzmir muhâbiri Cevad Bey tarafından gazetesine gönde- rilen 25 târîhli mektûbun Hilâl-i Ahmer'e taʻalluk eden âtîdeki aksâmını da aynen iktibâs ediyoruz: "-Üserâmızın kâffesi hâl-i sıhhatde ve anavatana kavuşdukları için memnûn ve münşerih idi. İçlerinden yalnız iki kişiyi tanıyabildim ki, bunlardan biri Kasabalı idi. Tekelizâde Arif Hikmet Bey isminde olan bu arkadâşım beni görünce koşdu, yanıma geldi. Birbirimize sarılıp öpüşdük. Bu zaval- lı, o sırada bana anlatabilirdi. Fakat o kadar bîtâb bir hâlde idi ki, kendisini bir gazeteci sıfatıyla ardı arası kesilmeyen suâllere boğmağı muvâfık-ı insâf bulmadım. Yalnız gazeteciliğe temâs eder bir suâl îrâd etdim: - Nasıl, hâtırâtınızı not olarak zabtedebildiniz mi? -Hayır! Fakat bunlar öyle unutulmaz hâtıralardır ki, ne vakit olsa yazabilirim cevâbını verdi. Biz misâfirhâneye vâsıl olduğumuz zamân üserâmız yemekden henüz kalkmış bulunuyordu. Hilâl-i Ahmer'in bu azîz misâfirlerimiz için sûret-i mahsûsada hâzırlatdığı çorba, et, pilav ve bir de tatlıdan mürekkeb olan bu yemekleri sevgili vatandâşlarımız kim bilir ne kadar şevk ve iştihâ ile ye- mişlerdir! Zavallıların aylardan beri kursağına giren gıdâ zeytin dânesiyle pırasadan ibâretmiş. Üserânın kısm-ı aʻzamını sofra başında gördüğüm için benim de en evvel dikkat etdiğim şey kendilerine verilen yemeklerin derece-i nefâsetini ve sofraların sûret-i tertîb ü tanzîmini anlamak oldu. Bunların en müşkil-pesendleri bile memnûn edecek bir derecede idi. Sofraların üzerindeki mu- şammaʻlar, bez örtüleri, peşkirler, çatal ve kaşıklar husûsî evlerde de ancak bu kadar temiz tutulabi- lirdi. Yemeğini yeyip sofradan kalkanlara bir tarafdan kahve ve çay dağıtılıyordu. Arkadâşım: - Şurada biz de birer kahve içelim dedi ve gösterdiğim tavr-ı mümânaʻatkârîye bakmayarak beni zorla kahve ocağına sokdu. İşte, Hilâl-i Ahmer Cemʻiyeti İzmir Heyʼet-i Merkeziyesi'nin üserâ- mızın teʼmîn-i istirâhatleri için her şeyi evvelden düşünüp tertîb eylediğine bence bundan parlak bir
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=