HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 2
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 21 799 faʻâliyet başlamış, kapılar kakılmış, kısmen kırılmış ve birçok müslümânın harîmine mülevves eller bî-pervâ uzatılmış, halk küme küme hâbgâhlarından çıkarılarak hasiphâneye tıkılmış ve on beş sâʻat zarfında dâhil-i kasabada mevkûfînin adedi yüz elliyi tecâvüz eylemişdi. Tevkîfin dördüncü gecesi idi. Yüz elli mevkûf vapura irkâb ve semt-i mechûle iclâ olundu. Günler geçiyor, mevkûfînin ade- di beher gün artıyor, usûl-i tahliyeyi öğrenmek için ızhâr edilen arzuya rağmen bazılarımız iʻdâm cezâsıyla tehdîd ediliyorduk. Maʻa-hâzâ tevkîfimizden on üç gün sonra, para mukâbilinde on iki ve otuz gün sonra da yirmi beş kimsenin tahliyesi icrâ olunmuşdu. Simsârların hâli pek şâyân-ı hayretdi ve hattâ fidye-i necâtın mikdârı bi'l-müzâyede taʻayyün ediyordu. Nisan nihâyetlerinde idi. İzmit havzasında usûlen ve her gûnâ evrâkını hâmilen sefer eden bir Türk motoru Yunan torpidosu tara- fından çevrilerek maʻa-mürettebât yolcuları dahi hapishâneye ilkâ olunmuşdu. Yolcular meyânında Beşiktaşlı Fuad Bey'in üzerinde beş bin lira evrâk-ı nakdiye zuhûr etdiğinden mûmâileyhin sık sık isticvâbına başlanmış ve bir hafta zarfında Fuad Bey'in beş-altı defa isticvâbı icrâ olunmuşdu. Beş bin lirası müsâdere edilen Fuad Bey bir gün isticvâbdan avdetinde tevkîfhâne nerdübân başında Yunan tercümânına: - Beş bin liranın bin lirası sizin olsun, dört bin lirasını veriniz, teklîfini serd eylemişdi. Ge- cenin sâʻat birine doğru sûk kararmış ve nisbî bir sükûn hüküm sürmeğe başlamışdı. Tevkîfhâneye iki Yunan askeri geldi. Fuad Bey'in kim olduğunu sordu. Mühtez sadâsıyla cevâb veren Fuad Bey'i merkûmân kîndâr ve müstehzî nazarlarıyla süzdükden sonra: - Hâzır ol, şimdi İstanbul'a gideceksin! sözünü tefevvüh etmişdi. Hepimiz raʻşedâr ve mebhût bir hâle geldik. İşte vehâmeti anlamakda tereddüd etmedik! Bîçâre Fuad Bey güya kurbânlık koyun gibi hâzırlanıyor. Yanı başında cellâd-âsâ merkûmân bir vazʻ-ı müstehziyâne ile gülüyorlardı. On dakîka sonra zavallı Fuad Bey cümlemize hazîn ve ebedî bir vedâʻdan sonra nerdübânları aşağı inmiş bulunuyordu. Bu an ne acı ne dil-hırâş bir andı. Hedef bizce mechûl ise de tehlike muhakkakdı. On gün sonra da bütün mevkûfîn İspiçe vapurunun cehennem-âsâ dip anbârına mevâşî değil lâşe timsâli idhâl olunarak maʻlûm ve mütevâtir olan şerâit-i elîme tahtında Atina'nın Liossa Üserâ Karârgâhı'na isrâ edildik. Üç-beş bin Türk esîrinin ictimâʻgâh-ı dâimîsi olan mezkûr karârgâhda Fuad Bey'in nâm u nişânını görmedik, işitmedik. Fuad Bey'i arkadâşlarımızdan hiçbiri Girid'de ve Yunanis- tan'ın mevâkiʻ-i sâiresinde görmedi ve işitmedi ve lede't-taharrî Beşiktaş'da hânesinde de bulunama- dı. Binâenaleyh biz yakînen kâniʻiz ki, Fuad Bey tevkîfhâneden alındığı gece düşmân-ı bed-tıynetin hedef-i tîğ-ı kaderi olmuş ve terk-i câme-i hayât eylemişdi. İşte aranacak ve düşmandan nerede oldu- ğu sorulacak bir vatandâş!" Hapishâne Müdürü Adnan, Daʻvâ Vekîli Ali Vasfi" *** Hilâl-i Ahmer, bâlâdaki mektûbun ehemmiyetini takdîr ile bu bâbda îcâb eden tahkîkâtın yapıl- ması için makâmât-ı âidesine mürâcaʻat etdi. _______________
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=