HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 2

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 23 883 Kara Çavuş için arayıp da bulamadığı bir faʻâliyet devresi başladı. Bu haber üzerine derhâl iki buçuk sâʻat devâm eden uzun ve ismen okunmak şartıyla bir yoklama yapdı. Tahkîrler, sebb ü şetm- ler, tecâvüzler, bilâ-sebeb tevkifler devâm etdi. Ertesi gün bedbaht fedâkârlar Leucade'ye getirildi. Kara Çavuş âmir-i melʻaneti olan ve evvelki makâlede 2* ismi geçen Yorgi Manto ve Yüzbaşı Lazaros (el-yevm Kırşehir Üserâ Karârgâhı'ndadır) ile bu zavallılara tatbîk etmedik mezâlim ve şenâʻat bırakmadı. İki ay kalʻanın râtıb zindânlarında in- lediler. Kara Çavuş'un ve Lazaros'un kırbaçları bu bedbahtların vücûdlarında uzun ve tahammül-sûz yaralar husûle getirmişdi. Kudurmuş bir denizin dalgaları arasında bir buçuk mil mesâfeyi istihkâr-ı hayâtla yüzerek ge- çen bu iki zâbitin cürʼet ve civân-merdliklerini takdîr etmek lâzım gelirken Yunan Hükûmeti'ni temsîl eden kumandanlar aksi ciheti iltizâm etdiler. İki gün sonra Yunan efrâdını berây-ı nasîhat toplayan üserâ kumandanı Kâimmakâm Manto bilmeyerek sarf etdiği ber-vech-i âtî cümlelerle Türk kâbiliyetini nevʻanmâ medhetmiş oldu: - Askerler! Bunlar sizin bildiğiniz zâbitler değildirler. Cânbâz gibi ipden inerler, balık gibi yü- zerler, şeytânlar gibi jimnastik yaparlar, hiçbir şeyden korkmazlar, gözünüzü açınız! *** Yunanîler Esîr Zâbitânımıza Ne Veriyorlardı? 3 Yunanistan''da bulunan üserâya iʻâşe, ilbâs vesâire ihtiyâcât için verilen muhassesât-ı şehriye Yunanistan ahvâl-i mâliyesinin kesb etdiği vehâmet dolayısıyla hemen hiç denecek bir mikdârda idi. Muhtelif rütbelerdeki zâbitâna 350-600, ümerâya [313] 900-1.000 drahmi veriliyordu. Kıymet iʻtibârıyla Alman kronu derecelerine düşen bu drahmilerle teʼmîn-i ihtiyâcât mümkün olamıyordu. Bilhâssa Protopapadakis hükûmetinin tatbîk etdiği istikrâz-ı dâhilî-i cebrîden sonra başlayan galâ-yı esʻâr bu imkânsızlığı büsbütün tezy[îd] ü teşdîd etdi. Yunan cibilliyeti, Yunan medeniyeti (!!!) kifâf-ı nefse bile kâfi gelmeyen bu cüzʼî muhassesât üzerinde ne şenîʻ dolâblar, fırıldaklar çevirmedi ne büyük irtikâblar, ihtilâslar yapmadı! Aylarca maʻâşâtın ketmi, bankalarda paranın işletdirilmesi ve bu yüzden zâbitânın dûçâr-ı müzâyaka olmaları hep o maʻhûd meşgale-i medeniyet (!!!) altında toplanan Yunanlıların Türkler hakkında revâ gördük- leri silsile-i mezâlim cümlesinden idi. Bulunduğumuz Leucade adasındaki Türk esîr zâbitânının beş-altı ay maʻâş almadıkları vâkiʻ olmuşdur. Kasaba tüccârânının kredi ile muʻâvenetleri teʼmîn edilmemiş olsaydı, bugün Leucade kalʻasının kapısına Hüve'l-Hallâku'l-Bâkî yazılmış bulunacakdı. Merhûm Eczâcı Yüzbaşı İbrahim Bey kardeşimiz de bu para fırıldağının maʻsûm bir kurbânı oldu. Etıbbâ İbrahim Bey'in vefâtını intâc eden hastalığın parasızlık yüzünden tedâvî edilemediği fikrinde müttehiddirler. Çünkü İbrahim Bey, beş aylık bir buhrân-ı mâlî esnâsında vefât etmişdi. Mer- hûmun tedâvîsi için Yunan Kumandanlığı'na vâkiʻ mürâcaʻata: - Para yok, emri gelmedi gibi cevâblar alındı. Hâlbuki beş aylık para bankada mevcûd ve ku- mandanın menfaʻ[a]ti nâmına işletilmekde idi. Yunan zulmünün maʻsûm kurbânı İbrahim Bey altı büyük asır içinde Türk şehâmetine müteʻad- did defa şâhid olan Leucade kalʻasının garb burclarından birisi üzerinde medfûndur". _______________ 2 * Bu makâleyi ihtivâ eden gazete idârehânemize gelmemişdir. 3 16 Nisan târîhli Sadâ-yı Hak gazetesinden.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=