HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 2
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 24 918 nıyla hilâle vermekde maksad ve gâyeyi unutacak derecede ibrâz-ı muhâlefet etmişlerdi. Maʻamâfîh bugün Hilâl-i Ahmer'in mevkiʻi pek yüksekdir. Hilâl-i Ahmer'imizin eskiden ve el-hâletü hâzihî derʻuhde etdiği vezâif yalnız harb ve felâket zamânlarına münhasır [334] idi. Muʻâvenetini ne sûretle ibzâl edeceğine dâir Hilâl-i Ahmer'in bir nizâmnâmesi mevcûddur ki, müessese onun hâricinde bir şey yapamazdı. Hâlbuki dokuz-on sene süren cidâl-i umûmîde memleketimiz öyle yaralandı ki, Hilâl-i Ahmer sulhü müteʻâkib defter-i muʻâ- venetini tayy ile taʻtîl-i faʻâliyet etmesi doğru olamazdı. Asıl bundan sonra çalışmak, memleketde büyük bir mücâdele-i sıhhiye ve tıbbiye ile meşgûl olmak lâzım geliyordu. Nüfûsumuzda hâsıl olan azîm ve müdhiş tenâkusdan sonra dürlü beliyeler, marazlar ile pençe pençeye gelerek onların savlet-i tahrîbkârânesine karşı durarak nüfûs-ı mütebâkiyeyi hederden, helâkden sıyânet eylemek farz oldu. Bu mühim mesʼeleyi nazar-ı dikkate alan Hilâl-i Ahmer'imiz şimdi teşkîlâtını tevsîʻ ve nizâmnâme- sini taʻdîl ile sulh zamânında sıhhî bir mâhiyetde idâme-i faʻâliyet eylemek üzere istihzârâtda bulun- makdadır. Bir ay kadar evvel nizâmnâmesinde zamânın îcâbât ve mukteziyâtına göre icrâ-yı taʻdîlât ile iştigâl etmekde bulunan merkez-i umûmî ihtimâl ki, mesâʻîsini hüsn-i netîceye iktirân etdirmişdir. Müessesenin sulh zamânına âid bir saʻy, bir mücâdele programıyla Anadolu'nun tahfîf-i âlâmına ça- lışması kadar büyük ve müessir bir hizmet daha tasavvur edemiyoruz. Çünkü Anadolumuzun cerîha- larından akan kanlar hiç dinmemişdir. Bir asır zarfında pek az fâsılalarla tevâlî eden muhârebâtın ır- kımız üzerinde hâsıl etdiği tahrîbât-ı müdhişeden sarf-ı nazar ederek yalnız sârî ve mühlik hastalıklar yüzünden vukûʻ bulan telefât mikdârlarını nazar-ı imʻâna alacak olsak en kuvvetli bir dimâğa mâlik olanlarımız için bile aklını yerinden oynatmak işden değildir. Netîce o kadar mahûf ve müdhişdir. Harbden kurtulanları hastalıkların, hastalıklardan âzâde kalanları muhârebelerin münâvebe[te]n imhâ etmesidir ki, Anadolu'da köyler, kasabalar küçülmüş, nüfûs yarı yarıya inmiş, kalanlar cılızlaşmış, hâ- sılı ırk bütün maʻnâsıyla bozulmuş ve tefessüh eylemişdir. Bundan sonra da bu kadar büyük boşluklar içinde nesl-i mütebâkîyi tabîʻatın bütün şedâidine maʻrûz bırakır da ciddî mücâdelât-ı sıhhiyeye giriş- meyecek olursak, hederden, helâkden korumazsak tenâkus-ı nüfûsun mühlik bir dereceye varacağına aslâ şübhe yokdur. Anadolu hemen umûmiyetle bir hastalık memleketidir. Hele sıtma başımıza âdetâ belâ kesilmiş bir hastalıkdır. Hâlbuki zavallı Anadolulu bu mühlik hastalığa o kadar alışmışdır ki, onu hastalıkdan bile addetmez, o derecede ehemmiyet vermez. Bu mühimsememezlik yüzünden sıtma gitdikçe dâire-i tahrîbâtını artdırmışdır. Anadolu'da sıtmanın teʼsîri ile senelerce yolları münkatıʻ olmuş köyler bulun- duğu gibi çocukdan en yaşlısına kadar artık kendilerinden hiç haber meʼmûl olmayan ve hattâ nüfûs-ı mevcûde meyânında taʻdâd edilmemeleri lâzım gelen bîçâre ve maʻlûl köyler ve köylüler vardır. Hâlbuki derd yalnız bir sıtma derdi de değildir. Hummâ-yı nifâsîden ölen analar, emrâz-ı sâriyenin imhâ etdiği etfâl ve en sonra frengi gibi hastalıklar ırkı her tarafdan ve mütemâdiyen kemire kemire Anadolu'ya gitdikçe daha bâriz bir nüfûs boşluğu vermekdedir ki, biz buna katʻî teşebbüsât ve ciddî tedâbîr ile mâniʻ olmazsak âtîmiz çok hatarnâkdir. Çünkü bir kere az nüfûs ile bu koca Anadolumuzu şenlendirmeye imkân tasavvur edilemez. Bir kıtʻanın terakkîsi, serveti, şenliği onun aded-i nüfûsu ile mütenâsibdir. Küçük Belçika'nın serveti, Hollanda'nın saʻâdeti, İsviçre'nin refâhı o kıtʻalarda barınan insânla- rın, içinde yaşadıkları tarafa sığamayacak kadar çok olmalarından ileri geliyor. Koskocaman bir ko- nağın bütün odalarında efrâd-ı âileden birçoğunun yerleşmesi ile yine aynı konakdaki odalardan yal- nız birinin bir adam tarafından işgâl edilmesi arasındaki fark ne ise bir memleketdeki nüfûs çokluğu ve nüfûs boşluğu da hemen bunun aynıdır diyebiliriz. Koca bir bârhânenin yalnız bir adam tarafından iʻmârı, tathîri şöyle dursun, onun hattâ örümceklerini bile temizlemek nasıl mümkün olamazsa yüz
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=