HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 3
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 31 1269 arasında tahavvülât gösterir. Mikyâs-ı rutûbet 40, nihâyet 65'e kadar yükselir. Bir defa 75'e kadar çıkdı. Etrâfı çam ağaçları ile muhâtdır. Çam ağaçları İnebolu'nun iki sâʻat ilerisinden başlayarak Ece- vid'den bir sâʻat buʻd mesâfede Çataltepe denilen mevkiʻe kadar devâm eder. Ecevid'in İnebolu'ya yakın olması da mûcib-i memnûniyetdir. İstanbul'dan vapurla hareket eden bir adam, bir gecelik yolculukdan sonra İnebolu'ya çıkacak ve aynı günde otomobil veya araba ile Ecevid'e gidebilecekdir. Ecevid'e bir buçuk sâʻat mesâfede Küre kasabası vardır. On dakîka mesâfede Hasbalı köyü vardır. Dört hân vardır. Muvakkaten sanatoryum ittihâzına elverişli olanı İsmail Ağa'nın otelidir. Otel üç kat- dır. Yirmi altı odası, iki büyük salonu, ayrıca büyük matbah, fırın ve çamaşırlığı, bir kuyusu, dâimâ akar iki menbaʻ suyu vardır. Sâhibi îcâra veya satmağa hâzırdır. Köylülerin anlatdığına nazaran kışın çok soğuk yaparsa da kar çok devâm etmez imiş. Yoğurt, süt, tavuk, koyun, kuzu, [233] tereyağı, yumurta mebzûlen ve ucuz olarak dâimâ bulunur. Gerek Samsun gerek Çarşamba'da pek çok zevâtdan Ecevid'in medh u senâsını işitdiğim için kendi kendime muhtasar bir hesâb yapdım. Tavuğun tânesinin varaka-i nakdiye ile on iki kuruşa olması, şahıs başına otel ücretinin yarım lira bulunması, hulâsa Refik Bey'in tasdîkiyle teʼyîd etdiği vech ile yevmiye bir lira masrafın belağan mâ-belağ idâreye kâfi gelmesi üç ay için doksan lira eder. İstanbul'dan Ecevid'e, Ecevid'den tekrâr İstanbul'a masârıf-ı râhiye otuz lira (vapur ikinci mevkiʻ kamara olmak şartıyla) tutuyor. Masârıf-ı müteferrikaya karşılık olarak bol keseden otuz lira daha zammedersek yüz elli lira ediyor ki, şerâit-i hayâtiye-i hâzıraya göre bundan daha ucuz sanatoryum hayâtı geçirmek baʻîdü'l-ihtimâl olsa gerekdir. Gerçi görmemekle berâber Ecevid'deki otelin pek ib- tidâî olduğuna şübhe etmiyorum. Fakat verem sanatoryumu teʼsîsine karâr verdikden sonra az çok fedakârlık ile muktezî taʻdîlâtın icrâsı da hiçbir zamân müstebʻid olamaz. Çarşamba'da beledî olarak icrâ-yı hükmeden hastalıklardan evvelâ nazar-ı dikkate çarpan ve ahâlînin kısm-ı mühimmini cânlı cenâze gibi ayakda gezdiren malaryadır. Halk malaryanın ilâcının kinin olduğunu anlamış olmakla beraber ancak savlet-i marazda istiʻmâli lüzûmuna kâil bulundukla- rından marazın tedâvîsinde bir hatve ileri gitmeğe muvaffak olamıyorlar. Maʻalesef bu husûsda etıb- bânın nesâyihi de keen lem-yekün hükmünde kalıyor. Çarşamba'da bulunduğum kırk iki gün zarfında hummâ-yı habîsden iki hastanın vefâtına şâhid oldum ki, bunlara yapılan yüksek mikdâr kinin zer- kiyâtı da bilâ-fâide kalmış idi. Kim bilir tabîbe mürâcaʻat etmeyen yâhûd köyde bulunması iʻtibârıyla edemeyen kaç kişi bu sûretle hayâta vedâʻ eyliyor! Kasabanın ortasından cereyân eden Yeşilırmak suyunun şürbü ve istiʻmâli beyne'n-nâs böcük denilen tufeylât-ı miʻâiyenin intişârına sebeb olmuşdur. Küçük, büyük hemen herkes askarid müb- telâsı. Eczâhânede vakit-güzâr olduğum günler böcük ilâcı için pek çok kimselerin mürâcaʻat eyle- diklerine şâhid oldum. Şuʻbem iʻtibârıyla en ziyâde hâiz-i ehemmiyet gördüğüm dâü'l-efrenc, sanki diğer hastalıklar kâfi gelmiyormuş gibi maʻalesef olanca şiddetiyle icrâ-yı hükm ediyor. Vilâdî, kesbî tesâdüf eyledi- ğim frengi vekâyiʻinden en ziyâde câlib-i nazar-ı dikkat olanı bi'l-vâsıta sirâyet teşkîl ediyor. Hâl-i hâzır-ı fenne nazaran bugün hemen kitâblardan silinmek derecesine gelmiş ve târîhe karışmış denile- bilecek derecede ender nâdirâtdan bulunmuş olan dâü'l-efrenc kesbî-i bi'l-vâsıta havâlî-i mezkûrede tüyleri ürpertecek kadar şiddetle hüküm-fermâ oluyor. Bir yaşından on, hattâ on beş yaşına kadar olan çocukların münâsebât-ı gayr-ı sıhhiyeleri hastalığın daha ziyâde bu şekilde taʻammümüne vâsiʻ bir zemîn ihzâr eylemiş bulunuyor. Müşâhede etdiğim bazı vekâyiʻin şurada zikrini münâsib buluyorum:
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=