HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 3
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 31 1276 dim. Fi'l-hakîka Hilâl-i Ahmer mefhûmu en yüce şiʻr-i vatandır. Bağrı delinen bedbaht bir ananın yetîm-i ebedîsi, gözleri nişânlısının hayâl-i bâkirine maʻtûf olduğu hâlde rûhunu Allah'ına tevdîʻ eden gencin kimsesiz ve yoksul vâlidesi, hudûd başında serseri bir merminin açdığı yara yüzünden ök- süzlerini millete emânet eden şehîdin dul ve hâmîsiz, aşksız ve çiçeksiz karıcığı ve bütün bunlarla berâber muhâcirler… Hepsi, evet hepsi Hilâl-i Ahmer'den nasîb-i intifâʻ alan bedbahtlar kâfilesidir. Kendi hesâbıma cennetle çokdan mübeşşer olan Hilâl-i Ahmerciler, Allah'ın o azîz insânlarıdır ki, saʻy ü maʻîşet sâʻatlerinden birçoğunu dîndâşlarına âid mesâʻîye tahsîs ve bu fedâkârlığı rızâ-yı Bârî için ihtiyâr etmişlerdir. Hilâl-i Ahmer'in ulûhiyet-karîn gâyesine ne kahve dedikoduları ne zamânın müstekrehâtı dâhil olabilir? Rabb-i mümkinât, Hilâl-i Ahmercilere Hilâl-i Ahmer'in maʻsûm ve ilâhî mefkûresi gibi sâf, müteʻâlî bir necâbet bahşetmişdir. Vatanın bu mümtâz ve müstesnâ hizmetkârları- na benden ebedî taʻzîmler… Hilâl-i Ahmer nedir? Ben, bunun medlûl-i tâmmıyla anlaşıldığını bilmiyorum. Halkımızın zamân zamân vukûʻ bulan teberruʻâtı meşkûr olmakla berâber dâimâ fevkalâde hâdiselerin teʼsîrleri karşısında vâkiʻ oldu. İyi hissedilmiş bir mevzûʻ, artık tâlî hâdiselere muhtâc olmaz. Hilâl-i Ahmer'in vücûd u vücûbu duyulmuş, kalblerde katʻî izler bırakmış ise daʻvet ve temennîye mahal ve imkân kalmamalıdır. Tavla zârları altında eriyen, zebâni çehreli papas timsâllerini taşıyan iskambil kâğıd- larının yutduğu paralar kendi kendime Hilâl-i Ahmer'in muhterem ve vazîʻ kasasına girmeli ve her kuruşunda bir gözyaşının elem ve hüsrânı dinmelidir. Benim azîz Türkiyelilerim! Sizler ki, bu târîhî toprakların ebedî sâkinlerisiniz. Sizler ki, kaç defa bu mübârek yurdun pâmâl olduğunu gördünüz. İstîlâ zamânlarında ıztırâblarınıza bir nefha-i tesellî bahşeden bulunmadı. Mâvî beyâz renkler taşıyan sancakların boş ve sağır temevvücleri ara- sında beyhûde akisler yapdı. Mâtemlerinize güldüler. Pür-ümîd tebessümlerinize süngü ile mukâbele etdiler. Selimiye, bu haşr-ı siyâh arasında öksüz ve kimsesiz kaldı. Büyük bir Türk câmiʻası, acz-i nevmîdî ile kıvrandı. O zamâna kadar ki, al sancak yetişdi ve artık halâs… İşte hemşehrilerim, Hilâl-i Ahmer'in dindirdiği gözyaşlarında sancağın selâmeti, ilbâs etdiği öksüzlerde sancağın saʻâdeti ve nihâyet vatanın [240] saʻâdet ü selâmeti mevzûʻ-ı bahisdir. Ben (be- nim değil) mensûblarımın ve hemşehrilerimin ihmâl ü imhâli yüzünden başka bir sancağa tevdîʻ-i mukadderât eden zavallı İskeçe'mi düşündükçe, makâbir-i ecdâdı çiğnetenlere bir lafza-i rahmeti bile esirgiyorum. Her nevʻ hâtıralarıma medfen olan güzel yurdumu Balkan Harbi değil, daha târîhî cinâ- yetler fedâ etmişdi. Henüz çocukdum. Rumlar ve Bulgarlar vatanımda irfân ve ticâret müesseseleri kurarken memleketin ağaları, beyleri birbirini didikliyor, cehâlet müsâbakası yapıyorlardı. Ya burası nasıldı? O zamân Hilâl-i Ahmerler, cemʻiyât-ı hayriye mevcûd olaydı, müessesât-ı irfân yekdiğeriyle müsâbaka edeydiler ne yurdum gider ne ben onun yıllardan beri mâtemini inlerdim! Azîz kardeşlerim! Türk ve müslümân mısınız? O hâlde Türklük ve insânlık gâyesine doğru koşunuz. Bu yeni mefhûm dîn kardeşlerine karşı hizmet ve yardım bekler ve bu yardım sizin sadaka-i necâbetimiz olur. İskeçeli Mehmed Sıdkı Müdür-i Mesʼûl: Arif Süleyman
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=