HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 4

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 37 1617 Sinleri arasında büyük farklar mevcûd olan âilelerin teşkîlâtı da sıhhî ve ictimâʻî nokta-i na- zardan muvâfık değildir. Ale'l-ekser mâddî esbâb taht-ı teʼsîrinde vukûʻa gelen bu gibi izdivâclarda 40-50 yaşlarında bir erkeğin 15-20 yaşında bir genç kız ile evlendikleri ve nâdiren de elli yaşlarına vâsıl olmuş bir zengin hanımın 20-25 yaşlarında bir delikanlı ile yaşadıkları görülecekdir. Bu gibi hasîs düşünceler ile teşekkül eden âilelerde refâh, saʻâdet misillü semerâtı görmek adîmü'l-imkândır. Bir de "servet âhara geçmesin" diye ekârib arasında ve aynı âilenin kardeş çocukları arasında vâkiʻ olan teehhül mevcûddur. Aynı kazıyyeye ittibâʻan senelerden beri bu teʻâmül ile evlenen millet- lerde nesl-i cedîdin gitdikçe tereddî ve inhitâta dûçâr olduğu görülür. Garb âleminde el-yevm zaʻf-ı rûh ve hissiyât ile maʻlûl olanlar, belâhet ü hamâkat ile mutta- sıf olanların evlenmekden menʻ edilmeleri ve zürriyetlerinin inkıtâʻı çâreleri düşünülmeleri bize bir ders-i ibret teşkîl etmelidir. Bundan mâʻadâ cüceler ve küçük yapılı insânlar, irsiyet ve içki teʼsîri ile pek asabî olanlar cılız ve zaʻîfler de sırf şahsî hayâtları ve getirecekleri neslin istikbâli endîşesi ile evlenmekden hazer etmekdedirler. Eskiden beri teʻâmül hâlinde olan görücü usûlleri ile evlenmenin mazarratları olduğu kadar menfaʻatleri de mevcûd idi. Burada hissiyâtdan ziyâde tevekkül ve kanâʻat hükmetdiği cihetle mâd- diyâtdan ziyâde maʻneviyât tahakküm etmiş ve âile son nefesine kadar şerâit-i hâzıraya mutâvaʻata mecbûr kalmış olurdu. "Nikâhda kerâmet" sözü bu kabîl âilelere icrâ-yı teʼsîr etmekden hâlî kalmı- yordu. Ecdâdımızın ve kısmen ebeveynimizin teşkîl etdikleri yuvalar bu kabîl anʻaneler ile husûle gelmişdir. Fi'l-hakîka bu gibilerinde hârice hiçbir uygunsuzluk sızmıyor, talâk denilen meşʼûm netîce de ender görülüyordu. Hâl-i hâzırda ise ictimâʻiyâtda, tenezzühe ve eğlence mahallerinde, meslek ve sanʻat yuvalarında tanışmak ve bu sûretle nâmzed olmak husûsâtı icrâ-yı hükm etmekdedir. Gerçi zevc ve zevcenin birbirini tanıyıp anlaşması kadar tabîʻî bir şey olamazsa da gerek ictimâʻî terbiye- mizin kuvvetli olmaması ve gerekse gençlikdeki hissiyâtın galebe çalması bu tarzdaki izdivâclardan arzu edilen semerâtı iktitâf etdirmemişdir. Nitekim bu tarzda evlenen birçok gençlerin bilhâssa son on beş sene zarfında geçirdikleri fırtınalar teessüf ile kaydedilecek vekâyiʻdendir. [10] Garb âleminde ise ne görücü usûlleri ve ne de ictimâʻî ve mahallerdeki tanışmaları mev- cûddur. Orada hissiyâtdan ziyâde akıl ve mantık icrâ-yı hükm etmekde ve nişânlanan nâmzedler bazen 1-2 senelik tecrübe devreleri geçirerek evlenmekdedirler. Esâsen nişânlı kalmakdaki kerâmet de müstakbel âile rükünlerinin her husûsda birbirini anla- maları, tanımaları ve sevişmeleri içindir. Aralarında gerek rûhî ve hissî ve gerekse mâddî azdâd mev- cûd ise izâlesi esbâbı düşünülmelidir. Olmadığı takdîrde nişânların mütekâbilen iʻâdesi ve hâricde hiçbir dedikoduya meydân verilmemesi esâs olmalıdır. Nesl-i cedîd ve nüfûs siyâseti derpîş edilerek izdivâcdaki sinleri de mevzûʻ-ı bahis etmek ehem- miyetlidir. Yirmi yaşına kadar bir vücûdun büyümekde olduğu ve her uzuv ve cihâzın tekâmülât-ı nesciyeye maʻrûz kaldığı düşünülürse hadd-i izdivâc olarak yirmi yaşını taʻyîn etmek doğru bir şey olacakdır. Genç kızın bu yaşı ikmâl eder etmez evlenmesi bir hak olabilirse de erkeğin âile büdcesini ve refâhını teʼmîn etmek üzere 20-30 yaşlarına vâsıl olması bilhâssa asr-ı hâzırda îcâb etmekde- dir. Eli ekmek tutunca evlenmesi ecdâmızca bir genç erkek için miʻyâr tanılmış ise de hâl-i hâzırda medeniyet ve ictimâʻiyâtın mecbûr kıldığı ihtiyâcât bu hudûdu çok aşmışdır. Anglo-Sakson ırkının gitdikçe tekâmül eden nesillerine bakılınca, memleketimizdeki ensâl-i cedîdeden müteessir olmamak elde değildir. Nesl-i cedîd gerek mütemâdî harb ve muhâceret ve gerekse âile refâhının bir türlü elde edilememesinden gitdikçe eziliyor, yıpranıyor ve küçülüyor. Bunlara sıtma, verem, frengi gibi âfât-ı

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=