HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 4

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 39 1727 Bu hâlde cihet-i askeriye sulh zamânında tayyârelerden fennî ve iktisâdî azîm bir istifâde teʼmîn edebilir. Cihet-i mülkiyeye gelince; Sıhhiye Tayyâre Teşkîlâtı, bâ-husûs vilâyet merkezlerinde bile mun- tazam bir hastahâne, muktedir operatör ve tabîb bulunmayan memleketimizde gâyet fâideli ve lâzım- dır. Bugün her tarafda teşkîlât-ı sıhhiyenin noksânı, şimendifer ve yolların yok denilecek hâl-i perîşânîsi dolayısıyla senede vaktiyle yetişilememek ve merâkiz-i sıhhiyeye naklolunamamak yüzün- den ahâlî ve meʼmûrîn arasında ne kadar zâyiʻât verdiğimiz ve teşkîlât-ı lâzımenin fennî bir sûretde ikmâline ne zamân muvaffak olabileceğimiz düşünülecek olursa Sıhhiye Tayyâre Teşkîlâtı'nda vâkiʻ olacak masârıfın bîhûde addedilemeyeceği tabîʻîdir. Yeter ki, evvel emirde mesʼele fennî bir sûretde tedkîk ve baʻdehû tatbîk olunsun. Ben, bu sıhhiye tayyâresini Hilâl-i Ahmer vapuruna benzetiyorum. Fark, harb zamânında muh- rib olan bu vâsıtanın eslihasından tecrîdi ile bir fâide teʼmîni. Hâlbuki yine sulh hengâmında nakliyât ve sevkiyât-ı âdiyede kullanılan vapurun harb esnâsında hasta ve yaralı nakliyâtı ile daha insânî bir vazîfeye tahsîsidir. Evvel emirde sıhhiye-i askeriye teşkîlâtındaki tayyârelerden bahsedelim: Harb esnâsında sıhhiye-i askeriyenin ve onun bir muʻâvin-i vefâdârı olan Hilâl ve Salîb-i Ah- mer Cemʻiyeti'nin en mühim ve en mukaddem vazîfesi mecrûhların nakli keyfiyetidir. Meydân-ı harbde mecrûhların toplanılıp tımâr mahallerine baʻdehû seyyâr hastahânelere nakli, yani [77] cebhe vezâif-i sıhhiyesi tamâmen sıhhiye-i askeriyeye âid ise de ondan sonra seyyâr hastahânelerden ihtiyât hastahânelere yaralı ve hastaların nakli ile Hilâl-i Ahmer Cemʻiyetleri, muʻâvenet heyʼetleri mükel- lefdir. Nakildeki ehemmiyet, asıl sürʻatde ve sûret-i icrâdadır. Nakil, cürûh ve emrâzın şifâyâb ol- masına mâniʻdir. Hastayı naklederken münâsebetsiz hareketler ve sarsıntılar, muhâtaralı hoplamalar şiddetli yırtılmalara, berelere sebebiyet vermekle yaraları vehâmetleşdirir ve gayr-ı kâbil-i şifâ bir hâle koyar. Harb esnâsında yarım sâʻat içinde en kıymetdâr bir hayâtın heder olmak ihtimâli düşünülür ise böyle bir ân-ı hatarnâkde en müessir bir imdâdın en âcil bir sûretde tatbîki çârelerine tevessül tabîʻîdir. Eski zamânlara, vahşî asırlara lâyık bir ihmâl ile zâyiʻâtımızı bizzât kendimiz tezyîd eylemesek harb zamânında düşmanın ne demiri ve ne de âteşi bu kadar felâkete sebebiyet vermez. Zâten harb esnâsında zâyiʻât, esliha-i nâriyeden ziyâde hastalıkdan, bakımsızlıkdan, betâet ve sû-i nakil ve tedâvîden ileri gelmekdedir. Balkan Harbi'ndeki en büyük zâyiʻâtımız hastalıkdan, ba- kımsızlıkdan, imdâd ve muʻâvenetin noksânından, nakl-i marzâ ve mecrûhînden, fikdân-ı vesâit ci- hetiyle adem-i intizâmdan ileri gelmişdir. Son muhârebede fecîʻ vekâyiʻ. Mecrûhînin husûsuyla karınlarından, göğüslerinden vahîm sû- retde yaralananların, kol ve bacaklarından pek fenâ kırılanların, mevti intâc edecek kadar kanları bo- şalanların, gazlı kangren gibi serîʻ bir intânın taht-ı teʼsîrinde kalanların nakillerinde lüzûm-ı sürʻati tamâmen göstermişdir. Mecrûhînin hayâtlarını muhâfaza, şifâlarını sürʻatle teʼmîn ancak yaralandıkları yerden takay- yüdât-ı lâzıme ve müdâvât-ı evveliyeye nâil olacakları mahallere kadar hüsn-i sûretle nakilleridir.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=