HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 43 2026 Üstâdın ders esnâsında muhâfazasına pek ziyâde iʻtinâ etdiği bir âdeti vardı. Söz söylerken gözlerini kapar, öyle konuşurdu. Eski terbiye usûllerine merbût hocamız bu sâyede kendisiyle bizim aramızda bir resmiyet perdesi indirmiş olurdu. Gözlerini kapayınca aramıza mesâfe girmiş ve o biz- den îcâb etdiği kadar uzakla[ş]mış olurdu. O bilirdi ki, göz göze geldiğimiz vakit biraz birbirimize karışmış oluruz ve bu hocalığın vakarına münâfîdir. Yaşı otuz seneye varan âşinâlığımda onu bir gün gözlüksüz gördüğümü hâtırlamıyorum. Sanki gözlük onun yüzünde burun ve kaş gibi kendi aʻzâsın- dan biri idi. Dâimâ hakîkî bir tasvîr kudreti gösteren hikâyesinin mühim bir kısmında bizi târîhimiz- den alâkadâr etdiğine kâniʻ olduğu dakîkada hürmetlice burnunun iki yanında belki bu mühim mücâ- veretden dolayı, olduğundan daha küçük görünen ufacık gözlerini yarı açarak talebesini gözlüğünün camları arkasında süzerek seve seve gülümserdi. Bir gün Gülhane Hattı'nın nasıl okunduğunu bize kendi lisânıyla anlatdı: Beyoğlu Câddesi'nin gürültüsü mektebin etrâfındaki geniş avlular dolayısıyla uzakda kalıyordu. Dershânede muʻtâd olmayan bir sessizlik ve hareketsizlik vardı. Çünkü senenin son dersinde idik ve hocamıza bir vedâʻ nutku okuyacakdık. Talebeden biri hâtır u hayâle gelmez hâdise, muhârebeler ve ihtilâllerle, şimdi bir asır kadar geride ve uzakda hissetdiğim o günde, sevgili üstâda hepimizin minnetdârlığını söyleyen kısa bir nutuk okudu. Üstâdın verdiği cevâb bugünün mesʼelelerini en yakından alâkadâr eden fikirlerle dolu idi. Bize muvaffakiyetimiz, istikbâle, memle- kete hayırlı olmamız için ta kalbinin içinden gelen babaca temennîlerini söyledikden sonra: '-Sâʻatin bitmesine daha bir çâryek var dedi. Bundan istifâde edelim. Size Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu nasıl okundu, bunu anlatayım. Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu, bizde yeni devrin başlangıcı- dır. Bu hat okunduktan sonra eski Türkiye nihâyet buldu ve yeni Türkiye, Tanzîmât Türkiyesi başladı. Siz bu hat okundukdan çok sonra dünyâya geldiniz. Eski Türkiye ne idi, bu bilmezsiniz. Zavallı Reşid Paşa hatt-ı hümâyûnu alıp evden çıkmadan evvel vasiyetini yazmış ve âilesine vedâʻ etmişdi. Halka öyle şeyler söyleyecekdi ki, bunda ölüm tehlikesi vardı. Teşebbüs etdiği ıslâhât ve tanzîmât ahâlînin içinde tâm maʻnâsıyla kaç tarafdâra mâlikdi, bunu kimse bilmiyordu. Ufak bir hareket, işini beğen- meyen herhangi bir adamın bir iʻtirâz sadâsı ortalığı alt üst edebilir ve onun belki meydânda bir par- çası kalmazdı. O gün yağmur şiddetle yağıyordu. Ahâlî buna rağmen her tarafdan gelerek Gülhane'ye yığıldı ve genç Reşid Paşa, Osmanlı târîhinin en şâyân-ı dikkat sîmâlarından biri olan bu hârikulâde adam, yavaş yavaş binlerce adamın ne olacak suâliyle dolu gözleri ortasında minbere basamak basa- mak çıkdı. Hattı okumağa başladığı vakit, yakınında olanlar gördüler ki, rengi kül gibi olmuş, [283] dudaklarında bir katre kan kalmamış, elleri titriyor, dizleri titriyor, sesi titriyordu. Reşid Paşa titreye titreye hattı okudu. Çünkü ölüme râzı olmasaydı, bugün memleketimiz çok geri kalırdı ve içinde tah- sîl etdiğiniz bu hayırlı mekteb gibi müesseseler meydâna gelmezdi. Onu hayır ile yâd edelim'. Reşid Paşa'ya titreye titreye hattı okutan ıslahât rûhu, cesâreti hâlâ ortada. Aynı zamânda ıs- lâhâtçıların etrâfındaki ölüm kuvveti, muʻârız ve düşman kuvveti de o gün olduğu gibi bugün de hâlâ ortada. Abdurrahman Şeref Bey edebiyâtda, siyâsetde, ilimde ve askerlikde devler yetiştiren büyük ve muhyî Tanzîmât hareketinin son örneklerinden idi. İlme ve mektebe yarım asra yakın bir müddet emek verdikden sonra terbiye ve iʻlâ etdiği birkaç batnın minnetdâr elleri üstünde şimdi ebediyete geçiyor. Memleketin her tarafında büyük mürebbinin hâtırasını takdîs için yükselen şükrân seslerine biz de buradan kendi teessür ve takdîs nidâmızı ilâve ediyoruz. Hamdullah Subhi _______________
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=