HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 43 2027 Hocamızın Ufûlü Seksen yaşında bir pîr-i edeb, yarım asırlık bir hayât-ı irfân birkaç bin şâkirdiyle dört neslin hocası, işte bugün kara toprağa tevdîʻ etdiğimiz Abdurrahman Şeref Bey! Şu dakîkada onun mâtemini tutan binlerce evlâdı, merhûmun çok dil-nüvâz bir taʻbîr ile "bâğ- çemin çiçekleri" dediği bütün bir âile-i irfân, hocalarının ölüm haberi karşısında bu felâkete inanmak için kalblerinde bir tesellî, bir ümîd ararlarken mâzîye ircâʻ-ı nazar ediyorlar, orada bu pek çok sevi- lip hürmet edilen hocayı kalkık omuzları arasında dâimâ mütevâzıʻâne duran başıyla, dudaklarından nâdiren uzaklaşan vakûr ve temîz tebessümüyle, rekâketinde bile kendine mahsûs bir câzibe taşıyan tarz-ı beyânıyla kendisini dinleyenlere hürmet ve emniyet telkîn eden sâf ve âsûde edâsıyla hayâlen görüyor, hocaları ile aralarına sanki ölümün aşılmaz hâili girmemiş gibi onun karşısında geçirdikleri vakit ve heyecân dakîkalarını tekrâr yaşıyorlar. Fakat heyhât ki, hocamızı saran tabutun soğukluğu ve onun üstüne kapanan mezârın çıplaklığı önünde bu hayâl dağıldı, büyük hakîkat en cânlı belâgatiyle yüze haykırdı: İhtiyâr hocanız artık öl- müşdür! Duyduğumuz elem o kadar umûmî ve müşterek, her birimizin ıztırâbı o kadar samîmîdir ki, mâte[mi]mizde âilemizin hiçbir ferdi diğerinin hissetmediği bir şey bulup söyleyemez. Elli sene bâğ- çesinin içinde çiçek ve fidân yetişdirmiş olan bu ihtiyâr bâğçevân için şimdi her çiçek bir katre-i mâtem, her fidân bir nây-ı elemdir. Bugün bizim ellerimiz üstünde giden tabutu vatanın dört köşesine dağılmış olan âilemizin her ferdi ayrı ayrı göğsünde taşımış ve herkes onu gönlüne gömmüşdür. Abdurrahman Şeref Bey, temiz büyümüş, temiz yaşamış, temiz bir ihtiyârlık içinde, temiz bir ölümle hayâta vedâʻ etmiş nâdir sîmâlardandı. Devirlerin birinden diğerine geçerken yalnız zindeli- ğinden gâib eden hocamız nezâhet-i ahlâkından, ulviyet-i vicdânından, hele dâimâ üstünde oturduğu erîke-i ihtirâmın vakâr ve sekînetden hiçbir şey gâib etmemişdi. Vukûʻâta hep bir müverrih gözüyle bakan ve muhîtinde dâimâ teşne-i irfân bir insân kümesi tasavvur eden Abdurrahman Şeref Bey irfân ve vicdânının çizdiği istikâmetden ayrılmamağa çalışmış, başkalarında kasırga teʼsîri yapan hâdisât onu ekseriyâ bağdaş vazʻiyetinde ve mütevekkil bir sükûn içinde bulmuş idi. Nasıl ki ölümü de öyle sâkin, o kadar garîbâne ve sessiz, fakat kıskanılacak kadar vakûr olmuşdu. Âilemizin mâtemiyle milletin ziyâʻından hangisi daha büyük olduğunu bilemem ve bî-taraf olmadığım için musîb bir hüküm veremem. Fakat şundan zerre kadar şübhem yokdur ki, bugünün elli sene sonra yaşadığı devre eğer bir Abdurrahman Şeref ihdâ edebilirse millet yükselmiş ve o nesil vazîfesini îfâ etmiş demekdir. Bundan dolayıdır ki, hocamızın tabutu arkasında derîn bir boşluk kal- dığını görüyoruz. Hayâtı hep muhîtinde feyz, irfân, ümîd ve iʻtilâ vermekle geçmiş olan hocamız bu boşluğun dolduğunu duymakla hâbgâh-ı ebedîsinde daha râhat, daha mahzûz ve mesʻûd uyuyacakdır. Ölümü de bize bir ders olan kıymetli hocamıza Hak'dan ganî ganî rahmet dileriz. İsmail Müştak Müdür-i Mesʼûl: Arif Süleyman

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=