HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 45 2111 memlekete girmek tâliʻine mazhar olamamakdadır. Avrupa'nın şarkına, Asya'nın merkezine gidildik- çe kuduz vekâyiʻi ve dâülkelb müessesâtının faʻâliyeti tezâyüde başlar. Kuduz sârî ve intânî bir hastalıkdar. [338] Bunca taharriyâta rağmen el-ân mikrobu bulunama- mışdır. Yalnız teşrîh-i marazî nokta-i nazarından cümle-i asabiyede husûle getirdiği bazı tagayyürât-ı nesciye maʻlûm olmuşdur. Pek eskiden ecdâdımız şiddetli sıcaklar, susuzluk ve cihâz-ı tenâsülü ve şehvetdeki inhitâtı ku- duzun esbâbı olarak tanımışlardır. Bir zamânlar da dilin altına küçük bir kurd girerek kuduz husûle geldiğini zannetmişler ve bu sebebden hastalığa "lyssa" nâmını vermişlerdir. Hattâ yaz günlerinde leş yiyen köpeklerin kudurduğuna zâhib olanlar bugün bile mevcûddur. Hastalık muhakkak kuduz bir hayvânın diğer bir hayvân veya insânı ısırması, yalaması ve tır- malaması ile geçer. Havâ, sudan veya herhangi bir leşden kuduz geçmesi mümkün değildir. Kuduz hayvânın salyası, dişleri ve tırnakları vücûdundaki zehri diğer bir hayvân veya insâna hafîf bir yalamak sûretiyle de geçeceğinden korkmalıdır. Hastalık esâsen bir cümle-i asabiye râhatsızlığıdır ve aʻrâz u alâimini en ziyâde bu cihâzda ızhâr eder. Kuduz köpekler garîb tavırlı bir hâl alır. Birden taş, toprak gibi tuhaf şeyler alarak yer. Mütemâ- diyen salyası akar. İlk zamânlarda başı aşağı da düşürerek yürür veya koşar. Son devirlerde meflûc kalır. El-hâsıl hayvânın hâl-i tabîʻîde olmadığı yek-nazarda kolaylıkla anlaşılabilir. İnsânlarda ise ahlâk tamâmen değişir. Isırıldıkdan birkaç gün sonra sâkin ve mülâyim tavırlı bir şahıs hırçın, titiz ve asabî bir hâl alır. Ahlâkının değişdiği muhîti tarafından ilk zamânlarda anlaşıla- maz. Buna mukâbil sert tavırlı, anûd olanlar da sâkin bir tavır alarak yumuşarlar. Hastalık tamâmıyla tezâhür etdikden sonra şahısda etrâfa saldırmak, rastgeldiği şeyleri parça- lamak, koparmak arzuları zuhûra gelir. Bilhâssa ısırmak ve dişlemek ihtiyâcı pek bârizdir. Hasta bu devirde artık muhâfaza altına ve tecrîde ihtiyâc gösterir. Alâim-i akûriye gün geçtikçe teşeddüd eder. Kuduzda en bâriz alâmet hastada mevcûd olan havf mine'l-mâʼdır. Bunlar sudan fevkalâde korkarlar. Suyun akmasını görmek, şarıltısını işitmek istemezler. Bardak veya sürâhideki suyun man- zarası bile onları tedhîş eder. Korkar, istikrâh ve celb-i merhamet ederler. Bunlara müsekkin ilâclar bile su şeklinde verilemez. Zavallıların bazıları bu devirde muhîtine: "-Bana yaklaşmayınız. Isırmak istiyorum. Ben kuduzum" diye hitâb etmeğe bile kalkar. Bîçâre son nefesine kadar akl-ı şuʻûrunu gâib etmediğinden gûnâgûn elemlerini, ıztırâblı arzularını hisset- mekden fâriğ olamaz. İhtimâl ki, işbu devrede hastanın ölümünü taʻcîl etmek sûretiyle tabâbetin hak kazanabileceği bile düşünülebilir. Hastahâne ve serîriyâtların dosyasında en fecîʻ hastalığı kuduz teşkîl eder. Bu gibi müessesâtın en acınacak misâfiri, muhîtinde en ziyâde merhamet hisleri uyandıran vâkıʻası bu illetdir. Nisan ve Mayıs ayları sineklerle mücâdelenin zamânıdır. [339] Hastalığın devr-i tefrîhi pek muhtelifdir. Muʻtâd 15-60 gün iʻtibâr edilmişdir. Maʻamâfîh 1-2 sene gibi uzun bir müddet iddiʻâ eden müellifler bu vâkıʻalarda zikredilmişdir.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=