HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 48 2263 Muʻâvenet-i İctimâʻiye Vekâleti ve cihet-i askeriye derse ki, bizim buna ihtiyâcımız var, Hilâl-i Ah- mer Cemʻiyeti de ona göre bu müfîd hizmetde bulunur". Haydar Bey: "-Muʻâvenet mesʼelesi Washington Beynelmilel Salîb-i Ahmer Konferansı'nda kabûl edilmişdir. Mecrûh düşman askerine bakan bir Salîb veya Hilâl-i Ahmer, kendi evlâd ve efrâd-ı memleketinden olanlara da muʻâveneti tabîʻatıyla kabûl etmişdir. Bunun için [18] mâddenin aynen kabûlünü teklîf ediyorum, efendim". Hüsnü Hâmid Bey: "-Eğer bir harb-i dâhilî vukûʻunda her iki tarafa yardım edilecekse orada resmî makâmâtı müdâhale etdirmek doğru olmasa gerekdir. Sıhhiye ve Muʻâvenet-i İctimâʻiye dâire- lerini tasrîhe lüzûm görmüyorum. Hattâ biraz garîb buluyorum". Fikret Bey: "-Reîs beyefendi, bendeniz mâddeyi zâid görüyorum. Tayyını teklîf ediyorum. İsyân çıkacak memleketde haydi bizim Hilâl-i Ahmer âsîlere de muʻâvenet-i sıhhiyede bulunsun. Ya ecnebî Salîb-i Ahmer'i gelip de yardım ederse, o zamân ne olur? Maʻlûm-ı âlîniz esâsen bizdeki isyânların çoğu ecnebî parmaklarıyla çıkar. Bunun ayrıca bir mâdde şeklinde tesbîtini muvâfık görmüyorum". Niyazi Bey (Üsküdar): "-Bendeniz de Hâmid Bey'in dediğini söyleyecekdim. Eğer her iki tarafa yardım olunacaksa bunu hiçbir zamân kabûl edemeyeceğim". Âkil Muhtar Bey: "-Burada anlaşılmayan ufak bir nokta var. Bir memleketde iğtişâş-ı dâhilî vukûʻa geldiği zamân o hükûmetden müsâʻade almadan hâricden Salîb-i Ahmer gelmez. Bunun ih- timâli yokdur. Fakat bir memleketin Hilâl-i Ahmer'i iğtişâş esnâsında makâmât-ı lâzıme ile görüş- dükden sonra her iki tarafa yardım eder. Yoksa hiçbir zamân isyân çıkmış ise o memleketin Hilâl-i Ahmer'i oraya gidip yardım edemez. Mevcûd mâdde bunun için kâfidir". Sabur Sami Bey (Kayseri): "-Efendim, Hilâl-i Ahmer salâhiyetdâr makâmlarla temâs ederek lâzım gelen muʻâvenetlerde bulunur demeli". Tevfik Salim Bey: "-Bu mâddenin aynen kabûlünü teklîf ediyorum. Burada âsî, gayr-ı âsî mev- zûʻ-ı bahis olamaz. Hilâl-i Ahmer iğtişâş netîcesinde kim olursa olsun, hasta ve mecrûh düşenlere muʻâvenet-i sıhhiyede bulunabilir. Ortada öyle bir şey olur ki, sekiz kişi âsîlerden, yüz yirmi kişi halkdan yaralı olur. Askerî ve mülkî teşkîlâtı bulunmayan bir yerde ihtimâl Hilâl-i Ahmer'in bir teş- kîlâtı bulunur. Hilâl-i Ahmer halkdan olanların da, âsîlerden olanların da yarasına bakar. Yarası iyi olan bir adam sonra asılabilir. Yani bilâhare cinâyeti zâhir olur, hükûmet onu iʻdâm eder. Bu mesʼele çok basîtdir. Bu, herkese şâmildir. Halka da, âsîye de, isyânı bastırana da". Celâl Bey: "-Bendeniz öyle zannediyorum ki, bu muʻâvenet hükûmetin müsâʻadesiyle olacak- dır. Çünkü mâddede 'muʻâvenetde bulunabilir' deniyor. Fiʻl-i iktidârî ile söylenmişdir. Bunun mâʻnâsı hükûmet muvâfık görürse demekdir. Maʻlûm-ı âlîniz Hilâl-i Ahmer ve Salîb-i Ahmerler siyâsetden uzakdır. İmkân veya müsâʻade olursa yapılır, olmadı mı yapılmaz. O vakit mâdde keen lem-yekün kalır". Ali Paşa: "-Bendenizin öyle hâtırıma geliyor ki, efendim böyle insânî muʻâmelelerde bir kısım efrâd-ı beşeri o şerefden mahrûm etmek yakışmaz. Bu, şerâfet-i mülkiye ile tevâfuk etmez. Hekîm, Hilâl-i Ahmer meʼmûru nerede mecrûh ve muhtâc görürse ona mededres olur. Bu bir vazîfe-i insâni- yedir, efendim". Reîs: "-Muhtelif nokta-i nazarları arz edeyim, efendim. Tevfik Salim Beyefendi buyurdular ki, bu mâdde her hâlde kalmalıdır. İğtişâş yapanlar da cemʻiyet doğrudan doğruya umûr-ı hayriyeye hasr-ı mesâʻî etdiği için âsî, iʻdâma mahkûm olsa bile onu tedâvî eder, sonra iʻdâm olunabilir.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=