HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 48 2278 sisden bahsediliyorsa, Haydar Bey'in kıdem iʻtibârıyla müessis nâmı altında sıralanan zevâtın hepsin- den daha eski zamânda aʻzâ olduğu tebeyyün ediyor. Niçin kendilerine aʻzâ-yı müessise denmemiş de aʻzâ-yı kadîme denmiş ve buna mukâbil kıdemen daha yeni ve cemʻiyeti ihyâen teʼsîs etmiş olanlara müessis nâmı verilmiş? Bu bir kelime oyunu… Haydar Beyefendi ilk müessislerden midir acaba?" Haydar Bey: "-Hayır, değil idim". Sadeddin Ferid Bey: "-Bendenizin bu cemʻiyeti teʼsîs edenlerden kimse bulunmadığı hakkında- ki kanâʻatim şu sûretle teeyyüd ediyor. Aʻzâ-yı kadîme [35] muahharan iltihâk buyurmuş olan zevât- dır. Onlara kemâl-i hürmetle beyân-ı teşekkürât ederiz, efendim. Fakat ilk temel taşını atmışlardır diyemeyiz". Haydar Bey: "-Hilâl-i Ahmer'in ihyâen teessüsünden evvel Dâire-i Umûr-ı Sıhhiye'de dört-beş zât bir arada ictimâʻ edilir, ara sıra memâlik-i ecnebiyede vesâir mahallerdeki âfât ve felâketlere yardımda bulunurlardı. Sonra ihyâen teşekkülü Besim Ömer Paşa'nın evinde olmuşdur. Daha birkaç muhterem zât vardı. Onlar nizâmnâme-i esâsîyi meydâna koydular. Reîs beyefendi, eğer o vakit beş- on zât bir arada toplanmamış olsalardı acabâ Hilâl-i Ahmer kaç sene sonra teşekkül edebilecekdi?" Sadeddin Ferid Bey: "-Bendeniz cemʻiyeti ihyâ buyuran zevâtın hizmet ve himmetini istisgâr etmiyorum, efendim. Kendilerini hürmetle yâd etmek bizim için bir şerefdir ve bununla iftihâr ede- ceğiz. [12]93 [1877-1878] Harbi'ni müteʻâkib bilfiʻl hizmet edebilecek beynelmilel mevcûdiyetini tanımak için bir cemʻiyetin her hâlde müessisi olmak lâzım gelir zannederim. İşte o ilk temeli atan zevât müessisdir! Şimdi bendeniz diyorum ki, müessislere, müceddidlere karşı derece derece yayı- lacak teşekkürâtın, mahmidetin tesbîti lâzım gelir. Fakat ihyâen teʼsîs edenlere hiçbir vakit müessis denemez kanâʻatindeyim". Haydar Bey: "-Müceddid denilsin efendim". Sadeddin Ferid Bey: "-Başka bir taʻbîr bulunsun, o başka!". Reîs: "-Efendim, maksad tamâmıyla tavazzuh etmiş bulunuyor. Mesʼelenin mâddî ve hukûkî kısmını kitâba bırakırız. Bütün bu muhterem rüfekânın nâmını hürmetle yâd edeceğiz ve ahlâfa güzel bir yâdigâr olarak intikâl edecekdir. 25'inci mâddeyi encümenden gelen şekilde kabûl buyurulanlar lütfen el kaldırsın". (Eller kalkar.) Celâl Sâhir Bey: "-Başka noktalar var efendim. Bendeniz mümtâz aʻzâ yerine fahrî, âmil yerine aslî teklîf ediyorum". Sadeddin Ferid Bey: "-Buradaki âmil aʻzâ bilfiʻl amel etmiş olanlar değildir. Âidât-ı seneviyesi- ni muntazaman verenler, vazîfesini yapmış olanlardır. Aslî olunca ferdî aʻzâ da lâzımdır. Çünkü aslın mukâbili ferʻdir. Asıldan bir takım ferʻler teşaʻub eder". Said Efendi (Elaziz): "-Aslın mukâbili ârızdır". Süreyya Bey (Beyoğlu): "-Bendeniz de mümtâz sınıfına iʻtirâz ediyorum". Hakkı Şinasi Paşa: "-Aşağıda fahrî nâmıyla bir nevʻ aʻzâ gelecekdir. Onun için fahrîyi değişti- rip bu unvân verilmişdir". Sadeddin Bey: "-Vaktiyle fahrî denilmişdi. Fahrî bizde bilfiʻl vazîfe derʻuhde etmeyen zevâta ıtlâk ediliyordu. Hâlbuki burada kasdedilen bu değildi". Celâl Sâhir Bey: "-Fahrî aʻzâ, îfâ-yı vazîfe etdiği zamân ona mukâbil ücret almayan demekdir.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=