HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 48 2279 Fâhir demek, intisâb ile o cemʻiyete fahr-bahş olan aʻzâ demekdir. Bendeniz fahrî yerine fâhir teklîf ediyorum. Âmil aʻzâ yerine de aslî konulmalıdır. Çünkü bu âmil taʻbîri hiçbir cemʻiyetde yokdur. Yalnız bu Hilâl-i Ahmer Cemʻiyeti'nde vardır. Sonra bu aʻzânın ne gibi kuyûd ile bu evsâfı iktisâb edeceklerini ayrı ayrı müzâkere ederiz". Haydar Bey: "-Efendim, bizim bu taksîmâtı Salîb-i Ahmerler nizâmnâmelerinden aldığımız tabîʻîdir. Mümtâz aʻzânın mukâbili membre dʼhonneur'dür. Bunu bir kısım zevât şeref aʻzâsı olarak kabûl [36] etmek istemişdir. Onu arz edeyim ki, aʻzâ taksîmâtı vazʻ olunurken bunların Fransızca mukâbillerini de düşünmek lâzımdır. Terceme edilerek Salîb-i Ahmerlere gönderileceği cihetle sonra taʻbîr bulmakda müşkilâta uğranılması ihtimâli vardır". Azmi Bey: "-Fâhirden ne kasdediliyor efendim? Cemʻiyete şeref verilse fâhir taʻbîri doğru değildir". Neşet Ömer Bey: "-İmtiyâz yokdur efendim, mümtâz diye bir sınıf tefrîki doğru değildir". Sadeddin Bey: "-Efendim, aʻzâ-yı âmile taʻbîri fikrimce kalmalıdır. Aʻzâ-yı âmileyi terettüb eden birçok vazîfeler, hizmetler vardır. Meselâ, murahhaslarını intihâb etmek, emr-i hayr vukûʻunda şuʻbelerine gelip teklîf edilecek hizmeti kabûl etmek gibi". Tevfik Salim Bey: "-Efendim, fi'l-hakîka cemʻiyet aʻzâ-yı âmile üzerine istinâd ediyor. İntihâbât vesâire dolayısıyla… Onun için aʻzâ-yı âmileye, aslî denilmek pek doğrudur. Hem de âmil deyince diğer aʻzâ iş görmez, âtıl gibi bir maʻnâ çıkıyor. Bendenizce aslî taʻbîri muvâfıkdır. Ufak muʻâvenet- lerle aslîye yardım edenler de muʻâvin aʻzâdır". Sâim Bey (Üsküdar): "-Aʻzâ desek ne olur efendim? 25 kuruş veren muʻâvin aʻzâ, bir lira veren aʻzâ olur". (Pek muvâfık sesleri) Tevfik Salim Bey: "-Dâimî aʻzâ hakkını iktisâb için nizâmnâmede yirmi beş lira vermek şart koşulmuş. Hâlbuki bu azdır, efendim. Bir adamın hayât-ı aʻzamîsini yüz addederseniz, burada yüz lira veren aʻzâ-i dâimeden olabilir". Reîs: "-Şimdi efendim, mümtâz yerine fâhir kelimesi tensîb buyuruluyor mu?" (Fahrî sesleri) Sadi Bey (Beyoğlu): "-Kerim densin". Celâl Sâhir Bey: "-Fahrî unvânı heyʼet-i umûmiye karârıyla tevcîh edilir bir unvândır. İsmet Paşa hazretlerini riyâset-i fahriyeye intihâbımızdaki [gibi]; fâhir ise her hâlde büyük bir iş yapar yâhûd iki bin lira verene ıtlâk olunur". Reîs: "-Mesʼele tavazzuh etmişdir, efendim. Aʻzâ, muʻâvin aʻzâ, dâimî, fâhir nâmıyla dört nevʻ aʻzâ kabûl buyuruluyor mu? (Muvâfık sesleri) 25'inci mâddeyi bu sûretle kabûl buyuranlar lütfen el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu". 26'ncı Mâdde- 1) Cemʻiyete her sene muntazaman lâ-ekal yirmi kuruş âidât verenler muʻâvin, 2) Lâ-ekal bir lira iʻtâ edenler âmil, 3) Cemʻiyete lâ-ekal ve defaten yirmi beş lira iʻtâ edenler dâimî aʻzâ olurlar. Fikret Bey: "-Muʻâvin aʻzâ için taʻyîn edilen yirmi beş kuruş pek azdır. Bu altın para zamânında kabûl edilmişdir". Haydar Bey: "-Yirmi kuruş vâkıʻâ azdır. Fakat biz düşündük. İnşâallah yakın zamânda paramı- zın kıymeti yükselecekdir. Yirmi kuruş yine eski kıymetini bulacakdır". Fikret Bey: "-Paramız çıkdığı zamân halk da zenginleşir ve vereceği para bir bâr olmaz". Sadeddin Ferid Bey: "-Efendim, mikdârın az teklîfindeki hikmet, vermek isteyip de kudreti ol-
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=