HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 48 2280 mayanları aʻzâlıkdan mahrûm etmemekdir. (Teberruʻ etsin sesleri) Teberruʻ elinde bir defa [37] olup da vermekdir. Diğeri ise dâimî bir taʻahhüddür. Bu sûretle herkesi alıştırmak fâidesi vardır". Celâl Sâhir Bey: "-En az elli kuruş muvâfık olur zannederim. Bir de bendeniz iʻtâ ile berâber taʻahhüdü de şart koşuyorum. Çünkü müsâmere vesâire sûretiyle birçok para veren kimse aʻzâ değil- dir. Fakat taʻahhüd eden aʻzâdır". Hakkı Şinasi Paşa: "-Taʻahhüd kaydına encümen de iştirâk eder". Reîs: "-Elli kuruş kabûl edenler el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu. Lâ-ekal bir lira veren- ler aʻzâ oluyor. Muvâfık mı efendim?" Fikret Bey: "-Beş lira olmalıdır". Abdülkadir Bey: "-Efendim, Hilâl-i Ahmer ne kadar aʻzâ kaydederse o kadar fâide vardır. Beş lira veremeyecekler vardır. Asıl mesʼele taʻahhüdünü îfâ etmekdir". Hakkı Şinasi Paşa: "-Encümen iki diyor". Celâl Sâhir Bey: "-Efendim, bir lira ile elli kuruş arasında hiçbir nisbet kalmıyor". Âkil Muhtar Bey: "-Bu aʻzâ bizim cemʻiyetimizin en mühim bir kısmını teşkîl eder. Biz bu âna kadar bir lira alıyorduk. Fakat bunun tezyîdi lâzımdır. Şübhesiz bu zamân için pek azdır. Hiç olmazsa beş liraya çıkarılması tarafdârıyım". Reîs: "-Beş lirayı reʼye koyuyorum. Kabûl edenler el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olunmuyor efendim. İki lira teklîfini kabûl edenler el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olunmadı efendim. Şu hâlde bir lira kabûl edenler el kaldırsın. (Eller kalkar.) Bir lira kabûl edildi. Dâimî aʻzâ için yüz lira teklîf olunmuşdu. Bu sûretle kabûl buyuranlar el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu. 27'nci mâdde hak- kında Sâhir Bey'in bir teklîfi vardır efendim. Evvelâ mâddeyi okuyorum: Mâdde- Cemʻiyete fiʻlen hidemât-ı fevkalâdede bulunanlarla mâlen veya nakden lâ-ekal iki bin lira teberruʻ edenlere merkez-i umûmî karârıyla fâhir aʻzâ unvânı verilir. Şimdi de Sâhir Bey'in teklîfini okuyorum: Cemʻiyete on sene fiʻlen fahrî hizmet edenlere veya zamân ile mukayyed olmayarak fevkalâde hizmetlerde bulunanlar ve nakden veya mâlen en az iki bin lira teberruʻ edenlerden münâsib gör[ül] enlere umûmî merkez karârıyla fâhir aʻzâ unvânı verilir". Fikret Bey: "-Öyle zevât olur ki, bin lira da verir, on bin lira da verir. Aʻzâlık ismini sûistiʻmâl etmemek için her para verene aʻzâ-yı fâhire denmemesini, bunun münâsib görülenlere kaydıyla mu- kayyed tutulması pek muvâfıkdır". Tevfik Salim Bey: "-Münâsib görülenlere kaydının ibkâsına lüzûm yokdur, efendim. Böyle bir şey mevzûʻ-ı bahis olamaz. Zâten cemʻiyete girebilmek için bir mâdde vardır. Bunlar oldukdan sonra yani tâlib, bu şerâiti hâiz bulundukdan sonra aʻzâ olabilir. Buradaki kayıd fazladır". (Doğru sesleri) Reîs: "-Efendim, Celâl Sâhir Bey'in takrîrlerindeki 'münâsib görülenlere' kaydının çıkarılması teklîfini kabûl buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu. Şu hâlde 'münâsib görülenlere' ibâresini çıkarıyoruz. (Evet sesleri) Mâddenin aldığı son şekli okuyorum: Cemʻiyete on sene fiʻlen fahrî hizmet edenlere veya zamân ile mukayyed olmayarak fevkalâde hizmetlerde bulunanlara ve nakden veya mâlen en az iki bin lira [38] teberruʻ edenlere merkez-i umûmî karârıyla fâhir aʻzâ unvânı verilir. Mâddeyi bu sûretle kabûl buyurulanlar lütfen el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu, efendim.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=