HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 48 2296 aʻzânın kesretini teşkîl edecek kadar zevât bulunamazsa işin teʼhîri lâzım gelir. Teʼhîri ise muzırdır. Bu nokta-i nazardan mâddenin bu şekilde kabûlü câiz ve zarûrî görülmüşdür". Remzi Bey: "-Efendim, burada ictimâʻ-ı âdî mevzûʻ-ı bahisdir. Merkez-i umûmînin kendi ic- timâʻını kendi taʻyîn etmesi lâzımdır. Merkez-i umûmînin ictimâʻı gününün heyʼet-i idâreye bırakıl- ması câiz değildir. Merkez-i umûmînin muʻayyen günde ictimâʻı vazîfe kalmalıdır. Bu fıkra zâiddir. Lüzûm görülürse heyʼet-i idâre tarafından fevkalâde ictimâʻa daʻvet olunur. Merkez-i umûmî eğer ilk haftada ictimâʻ edemiyorsa onu kaldıralım, münâsib görecekleri zamânı diyelim". Mehmed Celâl Bey: "-Heyʼet-i idâre, heyʼet-i merkeziye aynı şeydir. Hepsi heyʼet-i merkezi- yenin umûr-ı idâresi için aralarında tefrîk etdikleri zevâtdır. İdâre heyʼeti merkez-i umûmînin bizzât kendisidir. Yani kendi kendisine tefrîk ediyor demekdir. Bir nokta-i nazardan idâre heyʼeti, heyʼet-i merkeziyenin kuvve-i icrâiyesidir". Hüsnü Hâmid Bey: "-Hakîkaten bir tezâd var, efendim. İdâre heyʼetiyle merkez-i umûmî aynı değil midir? Merkez-i umûmî kendi gününü taʻyîn etsin o hâlde". Reîs: "-Maʻlûm-ı âlîleri heyʼet-i idâre mütemâdiyen icrâî işlerle alâkadâr bir heyʼetdir. Bu işler- le dâimâ hâl-i temâsda bulunduğu için fevkalâde bir vazʻiyet karşısında kalabilir. O takdîrde merkez-i umûmînin muʻayyen olan günlerinden gayrı bir günde müstaʻcilen toplanmasına lüzûm görürse, daʻ- vet yapılmaz". Haydar Bey: "-Efendim, merkez-i umûmînin rûznâmesini esâsen heyʼet-i idâre tanzîm ediyor. Nitekim heyʼet-i idârenin vezâifi meyânında 'merkez-i umûmî rûznâme-i müzâkerâtını tertîb etmek' diye sarâhat vardır. Mâddenin aynen ibkâsını teklîf ediyorum". Reîs: "-Vazʻiyet taʻayyün etmişdir, efendim. Bazı taʻdîl teklîfleri vardır. Tevfik Salim Beyefen- di fevkalâde ictimâʻ için sülüs aʻzâ kâfi değildir, diyorlar". Fikret Bey: "-Müsâʻade eder misiniz? Himâye-i Etfâl merkez-i umûmîmiz vardır. Bunun aylık [54] ictimâʻlarına rağmen bazen heyʼet-i idâre sıkışıyordu. Çünkü hemen tasdîk etdirmek mecbûri- yetinde bulunduğu şeyler vardı. O takdîrde fevkalâde ictimâʻa çağırıyordu. İlk senesinde ictimâʻ için ekseriyet-i mutlaka mesʼelesi vardı. Nihâyet mecbûr kaldık, gelecek sene ictimâʻ-ı fevkalâde sülüs nisbetinde veya kaç aʻzâ bulunursa bulunur, muʻteberdir diye kayıd koyduk. Fiʻlen bi't-tecrübe sâbit- dir ki, fevkalâde ictimâʻlarda teʼmîn-i ekseriyet mümkün olamıyor". Hakkı Şinasi Paşa: "-Hilâl-i Ahmer'de de aynen böyle oluyor, efendim". Reîs: "-Fikret Beyefendi'nin ifâdeleri hayâtdan alınmış olmak iʻtibârıyla pek kıymetlidir. Gö- rülüyor ki, buradaki ictimâʻımıza gerek şehir dâhilinden gerek hâricden murahhas olarak gelmiş ar- kadâşlarımız da li-sebebin mine'l-esbâb devâm edemiyorlar. Hattâ encümenleri teşkîl eden rüfekâ-yı kirâm bile idâre heyʼeti müstaʻcel işler karşısında kalabilir. Tensîb buyurursanız teklîfinizden sarf-ı nazar buyurulsun. İleride müşkilât hâdis olmamak için bilhâssa nazar-ı dikkatinize arz ediyorum". Tevfik Salim Bey: "-Burada bu vardır. Fakat bendeniz Ankara'da vazʻiyetin böyle olmayacağını zannediyorum". Reîs: "-Üç günden evvel toplanılamaz, efendim. Şimdi mâddeyi reʼye koyuyorum. Kabûl eden- ler lütfen el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu". Mâdde 60- Merkez-i umûmî karârları müzâkereye iştirâk eden aʻzânın ekseriyet-i mutlakasıyla ittihâz olunur. Tesâvî-i ârâ vukûʻunda reîsin bulunduğu tarafın reʼyi tercîh olunur.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=