HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 48 2325 "-Cerrâhlığı bende mi öğreneceksin be herif?" diye bana tevcîh etdiği cümle-i tekdîriyeyi bâdîsi olduğum eleme bahş ile bittabʻ ses çıkarmamışdım. Fakat ertesi gün ikimiz de akrân olduğumuz hâlde ve bir efendi: "-Elini öpeyim, bir buçuk aydır râhat bir uyku görmemişdim. Bu gece sâyende uyudum" cüm- lesiyle tarziye-i rûh-nevâzını hâlâ bir hâtıra-i fâhire olmak üzere taşırım. Vâ hayfâ ki, iki ayacığı da iltiyâm-pezîr olduğu sırada husyelerine su birikmesi üzerine gece nevbetçi beyi tarafından görülerek berây-ı tebzîl bir neşter istenilmesi ve her nasılsa gayr-ı tâhir 1 bir neşter ile delinmesini müteʻâkib zuhûr eden kangren dört gün içinde o arslan yavrusunun bâdî-i üfûlü olmuşdur. Aynı koğuşda musâdif olduğum vekâyiʻ-i garibeden biri de sağ fahzında derince bir kurşun ya- rası alan bir neferin, tımâr esnâsında yarasının ağzına karîb gördüğüm beyâz bir şeyi kemik sanarak pens ile çekdiğimde on santimetre tûlünde çıkardığım bir haşeb-pâreyi: 2 "-Bacağına kim sokdu?" sâilime: "-Gavûr hekîm" demesi ve lede't-tedkîk bunun özü çıkarılmış bir ince mürver dalı olduğunun anlaşılması ve iki ay işleyen bu yaranın baʻdehû iltiyâm-pezîr olmasıdır. Diğer bir vakʻa-i hamâset de fahr-âver olduğu kadar elîm ve zikre şâyândır. Şöyle ki, vaktiyle taburların önünde giden baltacı efrâddan bir uzun sakallı çavuş, Şıpka'da vurduğu bir Rus neferinin çizmesini ayağına geçirir. Bilâhare Kızanlık'a ricʻatlerinde ayak parmakları donar. Bittabʻ yolda kalır. O hâlde kar üzerinde yatarken, Bulgarların takarrübünü hissederek tüfengini karın içine gizler ve kendisine bir şehîd hâli verip yüz üstü yatar. Bulgar'ın biri de bunun telatin çizmelerine imrenerek ve ayağıyla kalçasına basarak çizmeyi ayağından çıkarırken ayağını da kalça mafsalından çıkardığı gibi aynı ameliye-i vahşiyâneyi diğer ayağa da tatbîk ederek iki ayağı da halʻ etdiği hâlde bîçâre nîm-cân tahammül ederse de iki ayağının da kırıldığına kâil olarak yatarken fart-ı yeʼs ile: "-Nasıl olsa öleceğim, bâri çizmemin öcünü alayım" diyerek tüfengini çekip açılan Bulgarlara âteşe başlar ve o anda o Bulgar çetesini taʻkîb eden bir süvârî müfrezesi yetişip Bulgarları temizler ve buna çizmelerini getirirlerse de bunda artık çizme giymek kudreti kalmaz ve her iki ayağı cevf-i mafsalı fevkinde birer mafsal-ı kâzib yaparak ayakları vahşîye müteveccih ve maʻyûb kalmakla çifte koltuk değneği ve iki yüz elli kuruş tekâʻüd maʻâşıyla memleketine sevk edilir. İşte öz arslan cürʼeti veya Türk hamâseti buna derler! Mezkûr koğuşda bâsıra-i hayretle gördüğüm bir hâdise-i garîbe de sağ nâhiye-i sudgiyesi cildiyle kulağının nısfını gülleye kapdıran ve bir sabâh yarasını tımâr ederken şiddet-i elemden kulağının sarkan kısmını eliyle koparıp atan ve ölüp yatan neferdir. [85] İşte şu vekâyiʻe şâhid olarak taʻlîm ve hizmetimiz sırasında hemen her yaraya tatbîk et- diğimiz edevât-ı tımâriye, top top Amerikan bezlerinden kesilmiş ve ellerde sarılmış gayr-ı muʻak- kam sargılar bu aynı kumaşdan maʻmûl rifâdelerle cevâmiʻ-i şerîfede halkın teberruʻâtından olan bez gömleklerini cemâʻatin hulûs-ı bâl ile tiftruk ihzâr ve baʻdehû çuvallarla mevâkiʻ-i harbiye ve has- tahânelere tevzîʻ etdiği gayr-ı tâhir ve mikrob yuvası tiftikler idi ki, büyük büyük cevfler teşkîl eden gülle yaralarını bunlarla doldurup üzerine permanganat dö potas mahlûlü dökdüğümüzü hâtırladıkça yüreğim yanar. Çünkü o bedbaht mecrûhlar, o müdhiş yaraları yüzünden bir ay yüz üstü yatarlardı. Hastahânelerde değil etüv, otoklav, bugünkü lister usûlü tımâr edevâtından bir paket gaza veya pa- muğa mâlik değildik. Şimdi bu kemâl-i noksâna 3 İstefan Paşa tarafından Macaristan'dan üçer bin kuruş maʻâşla celb edilen kontratlı hekîm taslaklarının noksânî-i kemâlini de zammederseniz gâye-i 1 Usûl-i taʻkîmin tatbîkine muktezî echizenin mevcûd bulunmaması yüzünden. 2 Lastik enbûbe-i tefcîriye yerine olacak. 3 Sıhhiye-i askeriye rüesâsından.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=