HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 49 2370 Celse 2 Reîs: "-Müzâkereye başlıyoruz, efendim. 123'üncü mâddenin encümenden gelen şekli şudur: Vilâyet merkezleri bi'l-umûm şuʻbeler dahi dâhil olduğu hâlde bir senelik vâridât-ı umûmiyeleri- nin yüzde kırkına kadar olan mikdârını mahallî ihtiyâcâta tahsîse meʼzûn ve mütebâkîsini merkez-i umûmîye irsâle mecbûrdurlar. Ancak bu hadd-i aʻzamî, meʼzûniyet dâiresinde meclis-i umûmîlerince tanzîm edilecek büdcelerinin merkez-i umûmîce tasdîk edilmesi şartdır. Mâddenin bundan aşağıki yani sarf edilir ibâresinden aşağıki kısmı aynen eskisi gibi kalıyor. Mâddeyi bu sûretle kabûl buyu- ranlar [119] lütfen el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olundu. Ömer Lütfi Beyefendi'nin diğer bir teklîfi vardı, encümene verilmişdi. Encümenden gelmişdir, efendim. Mevâdd-ı umûmiyenin son mâddesi olmak üzere şu şekilde kabûlünü teklîf ediyor encümen: Mâdde 19- Merkez-i umûmî aʻzâları cemʻiyete âid dâimî bir meʼmûriyet kabûl etdikleri tak- dîrde aʻzâlık sıfatı zâil olur. Bu vechile kabûl buyuranlar lütfen el kaldırsın. (Eller kalkar.) Kabûl olunmuşdur, efendim". Âkil Muhtar Bey: "-Reîs beyefendi! Bu mâddenin tatbîkâtında dûçâr-ı tereddüd olunmamak için mesʼeleyi biraz daha müzâkere sûretiyle tavzîh etmek istiyorum. Meselâ, bir yerde, memâlik-i ecnebiyede zelzele olmuş. Oraya heyʼet-i merkeziyeden birinin riyâsetinde bir heyʼet gidecek. Bu heyʼet her hâlde para almak mecbûriyetindedir. Bu her yerde usûldendir, efendim. Büyük bir meʼmûr gitmeyecek olursa pek çok müşkilâta dûçâr olabilir. Bunlar paraya vâzıʻu'l-yed oldukları için aʻzâ- lıkları sâkıt olacak mı? Bir insân hem âmir-i iʻtâ hem sarrâf olamaz buyurmuşlardı Ömer Lütfi Be- yefendi. Fakat arz etdiğim vazʻiyetde sarf işiyle merkez-i umûmî aʻzâsı sıfatıyla hesâbâtı murâkabe işi aynı zâtda bi'l-mecbûriye birleşiyor. Âtiyen ihtilâfâtı mûcib olmamak için bu cihetlerin tavzîhini zarûrî gördüm, efendim". Reîs: "-Ömer Lütfi Beyefendi'nin maksadları zannediyorum doğrudan doğruya dâimî bir meʼmûriyet almasın merkezindedir. Encümen ve heyʼet-i umûmiyeniz de bunu kabûl etmişdir. Yoksa merkez-i umûmî aʻzâsının cemʻiyetin vezâif-i umûmiyesini alâkadâr edecek her işde gerek münferi- den ve gerek müctemiʻan vazîfeye koşmaları vazîfeleri îcâbındandır". Hamdi Suad Bey: "-Bu gibi vazîfelerle öteye beriye adam gönderiliyor. Vazîfe üç sene sürüyor. Biz hâlâ dâimî meʼmûriyet değil diye kendimizi avutalım". Hakkı Şinasi Paşa: "-Açıkça söyle a birâder!" Hamdi Suad Bey: "-Canım açıkça söylüyorum. Hindistan'a filân gitdi, filân yere filân gitdi. Ben de aʻzâ olduğum vakit diyorum ki, siz gitdiğiniz gibi beni de gönderiniz. Hindistan'da senelerden beri bir heyʼet duruyor. Para sarf ediyor. Hâlâ dâimî meʼmûriyet değil mi diyeceğiz bu?" Âkil Muhtar Bey: "-Hamdi Beyefendi'nin tedkîkât ve tahkîkâtında biraz noksânları var. Hindis- tan'dan bize bir telgraf geldi. Sizin cemʻiyete âid birçok kereste vardır. Ya göndermek yâhûd satmak mecbûriyetindeyiz. Buraya bir mühendis gönderiniz dediler. Biz de hem bu işi görmek hem de bir kı- sım aʻzânın tensîbiyle orada bir mikdâr da iʻâne toplamak üzere bir heyʼet yolladık. Bu heyʼet şimdi- ye kadar seksen bin lira iʻâne toplamışdır. Sonra İsmail Besim Paşa'nın orada kalması da kerestelerin satılmamış olmasından ileri gelmekdedir". Reîs: "-Mesʼele tavazzuh etmişdir. Dâimî meʼmûriyet kaydı kabûl olunmuşdu. Bu kayıd teʼmîn-i maksada kâfidir. Mâddeyi mevâdd-ı umûmiyenin son mâddesi olmak üzere ilâve ediyoruz, efendim".
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=