HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 49 2393 Hakkı Şinasi Paşa: "-Hay hay efendim". Reîs: "-Efendim, meʼmûrînin taltîfine dâir iki teklîf vardı. Biri Safiye Hanımefendi ve rüfekâ- sınınki, meʼmûrînin iki maʻâş nisbetinde taltîfi hakkında; diğeri Sabur Sami Beyefendi ve rüfekâsı- nınki, üç maʻâş nisbetinde taltîfleri merkezindedir. Bendeniz müsâʻadenizle bir şey arz edeceğim ki, mütâlaʻât daha esâslı olsun. Bendeniz tedkîk etdirdim. Müstahdemîn maʻâşları heyʼet-i umûmiyesi iʻtibârıyla maʻa-tahsîsât altı bin yedi yüz lira tutuyormuş". Celâl Muhtar Bey: "-Bunda yevmiye ile müstahdem amele vesâire dâhil değildir. Bunlar da, yevmiyeciler de nazar-ı dikkate alınmalıdırlar. Niçin mahrûm olsunlar? İki-üç senedir yevmiye ile muntazaman meʼmûr gibi kullanılan adamlarımız vardır. Bunlar pek çok işe yarıyorlar. Bunların ne tutduğunu muhâsebe bilir". Sabur Sami Bey: "-Görülüyor ki, heyʼet-i muhtereme esâsda müttefik, mikdârda ihtilâf vardır. Rapordan anlıyoruz ki, meʼmûrlarımız vazîfelerini yalnız hüsn-i îfâ etmemişler. Fedâkârlık ile îfâ etmişlerdir. Maʻâşları da gâyet dûndur. Bu maʻâşla orta hâlli bir âile bile geçinemez. Verilecek ik- râmiyede o kadar mümsik davranmak îcâb etmez. Yapdıkları hizmete mukâbil verilen mükâfât hiç olmazsa işe yarasın. Bendeniz üç maʻâş nisbetinde verilmesinde ısrâr ediyorum. Yüz lira maʻâş alan bir meʼmûra üç maʻâş vermek çok değildir, arkadâşlar…" Remzi Bey (Gaziayıntab): "-Arkadâşların ifâdesinden anlaşılıyor ki, meʼmûrların maʻâşları azdır. Bendeniz bunun çâresini ikrâmiye ile görmüyorum. İkrâmiye ölçüsüz bir işdir. Ölçüsüz bir taltîfdir. Her ölçüsüz işde olduğu gibi bunda da adâlet ve isâbet olamaz. Meʼmûrların hepsinin fev- kalâde hüsn-i hizmet etdiği kabûl edilemez. Belki tekâsül edenler, fevkalâde hizmet etmeyenler, hattâ vazîfelerini noksân yapanlar vardır. Görülüyor ki, icrâ işleriyle daha yakından alâkadâr olan merkez-i umûmîye bu işin de tevdîʻi daha münâsibdir. İki-üç maʻâş nisbetinde taltîf teklîfi eğer meʼmûrların aldığı maʻâşın azlığına istinâd ediyorsa bu doğru değildir. Bu maʻâşlar mesʼelesinde merkez-i umûmî daha çok tedkîkât yapar. Mikdâr-ı münâsibe iblâğ eder. Bendeniz bilhâssa bu ikrâmiye işinde böyle geniş bir heyʼetin ekseriyâ isâbet etmeyeceğini tahmîn ediyorum. Mütâlaʻamı da o noktadan arz et- dim. Yoksa meʼmûrlarımızın müstahık olmadığı noktasından değil". Celâl Muhtar Bey: "-Yeni merkez-i umûmî meʼmûrların, yevmiyecilerin mikdârını tedkîk edip anlayıncaya kadar üç-beş ay geçer. Bunların ikrâmiyelerini şimdiden verelim. Kendileri de borçlarını versinler, efendim. Üç maʻâş da bir şey değildir. Hilâl-i Ahmer'e bunlar yüz binlerle lira kazandırdılar. Bir çivi bile gâib etdirmiyorlar". Hamdi Suad Bey: "-İstiklâl Harbi'nden beri Kadıköyü'nde iki şuʻbe var. Bunların ikisinin [146] mecmûʻu yetmiş lira olduğu hâlde verilen kadro da dâhil değildir. Hâlbuki o da dâhil olmalıdır. Çün- kü İstanbul merkezine tâbiʻ bir şuʻbedir". Muhâsebeci Bedri Bey: "-Müsâʻade eder misiniz, efendim? Cemʻiyetin kadrosunda merkeze merbût ve mensûb olan meʼmûrîn dâhildir. Şuʻabât ise meʼmûrîn ve müstahdemîni kendisi taʻyîn eder. Aylığını kendisi verir. Eğer bunu Kadıköy şuʻbesine teşmîl etmek lâzım gelirse 363 şuʻbeye de teşmîl edilmelidir. Yalnız cemʻiyetin müessesâtı ve anbârları merkez kadrosuna dâhildir". Hamdi Suad Bey: "-İkinci teklîfim: Hilâl-i Ahmer meʼmûrlarının istikbâline âid bir tedbîr alın- mış mıdır? Bu meʼmûrların istikbâli ne sûretle teʼmîn edilmişdir? Şimdiye kadar bu husûsda ne ya- pılmışdır? Bu husûsda îzâh verilirse pek münâsib olur. Sonra yevmiye alanlara hiçbir vakit mükâfât verilmesi tarafdârı değilim. Bu, zannedersem başka yerlerde görülmemişdir".

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=