HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 5
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 49 2394 Celâl Sâhir Bey: "-Elimizdeki listede munzam meʼmûrlar diye bir kısım meʼmûrîn var. Celâl Muhtar Beyefendi'nin îzâhâtına nazaran bunlar yevmiyeli meʼmûrlar olacaklar değil mi?" Muhâsebeci Bedri Bey: "-Amele gibi yevmiye alan meʼmûrların adedi pek azdır, efendim. Onu geçmez". Celâl Sâhir Bey: "-Bendeniz bu noktayı istîzâh etdikden sonra yevmiye alanların da ikrâmiye iʻtâsında nazar-ı dikkate alınmasını, ikrâmiyenin meʼmûrîn ve müstahdemîn hakkında kabûl edil- mesini, fakat ale'l-ıtlâk değil, lâ-ekal bir seneden beri iş gören meʼmûrîn ve müstahdemîne teşmîlini teklîf ediyorum. Sonra başka bir şey arz etmek istiyorum, efendim. Safiye Hüseyin Hanımefendi'nin ve hemen bütün idâre encümeni aʻzâlarının imzâ etdikleri takrîrde biz iki maʻâş nisbetinde ikrâmiye teklîfinde bulunmamışdık. Siyyânen birer maʻâş nisbetinde verilmesini ve işleriyle temâyüz edenlere ikişer maʻâş nisbetinde ikrâmiye iʻtâsını teklîf etmişdik. Ale'l-ıtlâk bir maʻâş vermek bütün müessese- lerde bir teʻâmül hâlini almışdır. Biz iki maʻâş nisbetinin ondan başka olarak gerek müessesât müdîrâ- nınca ve gerek merkez-i umûmîce hizmetleri ve fazla-i mesâʻîsi takdîr olunacak bir kısım meʼmûrîne inhisârını arz ediyorduk, efendim. Meʼmûrlara iyilik etmek yalnız onlara mükâfât vermekle olmaz. Remzi Beyefendi'nin işâret buyurdukları vechile başka şeyler de düşünülmelidir. Esâsen idâre encümeni bütün mesâili müşâhede etmiş. Ondan sonra o müşâhedelere istinâden taleblerde, teklîflerde bulunmuşdur. Nitekim meʼmûrîn bahsinde bu seneki hâl-i husûsîyi de nazar-ı dikkate almışdır. Biz meʼmûrların maʻâşları pek az oldu- ğunu, ihtiyâc içerisinde bulunduklarını gördüğümüz için hak-şinâs bir sûretde onları taltîf etmek ve ihtiyâclarına medâr olmak lüzûmunu kabûl etdik. Tenkîd ve muâhaze şeklinde değil, mevzûʻun îcâbâtı olarak arz ediyorum ki, âdetâ ekseriyet avans almış vazʻiyetinde olduğu için muhâsebe teklîfe mecbûr olmuşdur ki, bâri maʻâşları peşîn verelim de bu sûretle borçları ödenmiş olsun. İşte maʻâşların azlığı, meʼmûrînin geçinememesi bu vazʻiyeti ihdâs etmişdir. Yani demek isterim ki, meʼmûrînin ikrâmiyeden gayrı sûretlerle de terfîhini düşünmek lâzımdır. Bu takrîrler üzerine müzâkere kapanıp da raporlar [147] reʼye vazʻ olunmazdan evvel rapor- lardaki teklîf ve temennî şeklindeki mesrûdâtımız da reʼye arz olunsun ve heyʼet-i muhteremenin karârına iktirân etsin ve diğer takrîrler gibi nazar-ı iʻtibâra alınmak üzere merkez-i umûmîye havâle edilsin. Böyle yapılmazsa bu temennîler muʻallakda kalır". Sabur Sami Bey: "-Remzi Beyefendi meʼmûrlar ikdâr edilsin, maʻâşları artsın diyorlar. İş- tirâk ederim. Bugün verilecek ikrâmiye bir mükâfât, bir taltîf kabîlindendir. Yoksa gelecek merkez-i umûmînin maʻâşlara 12 ay sonra yapacağı beş lira zamdan taltîf çıkmaz. Merkez-i umûmî maʻâşlarını artırıp kendilerini zarûretden kurtarsın. Fakat geçen sene pek çok fedâkârâne hizmetleri sebk etdiği bi'l-vücûh anlaşılan meʼmûrları mükâfâtsız bırakmak doğru değildir. Bâ-husûs bu, senelerden beri teʻâmül hâline gelmişdir. İngiltere Hükûmeti Transvaal'e giden İngiliz generaline 250 bin İngiliz lirası verdi. Bunu niçin yapdı? Medâr-ı ibret olsun diye…Verilecek ikrâmiye meʼmûrlarımızın morallerini yükseltecekdir. Diyorlar ki, bazıları müstahık değildir. Öyle bir şey farz etsek bile bir kısmının tefrîki câiz olamaz. Onun için bendeniz ikrâmiyenin üç maʻâş nisbetinde verilmesini teklîf ve bunda ısrâr ediyorum". Remzi Bey: "-Bendeniz daha müsbet bir teklîf olmak üzere arz edeyim ki, merkez-i umûmîye kendi meʼmûrlarına çalışmaları nisbetinde ikrâmiye vermek üzere salâhiyet verelim ve diyelim ki, merkez-i umûmî çalışan meʼmûrlarına iki-üç maʻâşa kadar ikrâmiye verebilir. Heyʼet-i aliyyeniz, bir
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=