HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 6

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 52 2541 Güneşden korkan, kuytu, karanlık yerlerde doğup büyüyen neslin çocukları raşitik, sıska olur- lar. Bunlar kolay kolay yürüyemezler. Bacak kalemleri çarpık ve eğri kalır. Nitekim bazı nesillerin evlâd u ahfâdı hep böyle birer uʻcûbeye ızhâr ederler. Bunda irsiyetin teʼsîrinden ziyâde âiledeki tarz-ı hayât ve terbiye müessirdir. Güneş görmeyen nebâtâtın ne hâlde kaldıkları maʻlûm olmakla berâber aynı bir ağacın muhtelif dallarındaki meyvelerinin güneşe isâbet etmeyen tâneleri pek bâriz vasıf ızhâr ederler. Sunʻî güneş ziyâsı bugün bütün hastahâne ve dispanserlerin lâzım-ı gayr-ı müfârıkı şekline girmişdir. Birçok cild ve kemik hastalıkları bu nevʻ tedâvî taht-ı teʼsîrinde pek çabuk şifâ buluyorlar. Bir kısım müellifler çocukların birçok hastalıklardan tahaffuz etmesi ve gürbüz bir vücûda mâlik ol- maları için bütün kış mevsiminde haftada iki defa olmak üzere muntazaman sunʻî güneş banyosuna devâm etmeleri îcâb etdiğini söylüyorlar. Bilhâssa bu tarz-ı tedâvî sisli, dumanlı şehirler için be-gâyet lâzımdır. Yakın zamânlara kadar bir kısım hastalara tavsiye edilen güneş banyosu ekseriyâ nazar-ı ehem- miyete alınmaz ve ihtimâl ki istihfâf da edilirdi. Hattâ bazı hastalar ilk zamânlar bu tedbîri güneş altında banyo yapmak veya su dökünmek zehâbında bulunmuşlardır. Bu da onların kadîmden beri suyun teʼsîrâtına olan fart-ı îmânları ve kısmen de güneşe olan zaʻf-ı iʻtikâdlarından ileri geliyordu. Güneş banyosu sâkin bir havâda temiz ve açık bir mahalde gezer, oturur veya yatarken güneş- lenmekden ibâretdir. Bunun öğleden evvel hattâ sabâhleyin erkenden yapılması en muvâfık zamânı- dır. Son zamânlarda yapılan tedkîkâtda duman, pencere camı, elbise gibi mevâddın güneşin teʼsîrât-ı devâiyesini azaltdığı anlaşılmış ve binâberîn hastaların az giyim ile açık ve temiz mahallerde güneş almaları tavsiye edilmişdir. Bulutlu günlerin bilakis güneşin devâî kudretini teşdîd etdiği hakîkati de teeyyüd etdikden sonra memleketimizde güneşden istifâde edilmeyecek hemen hiçbir gün kalmamış olur. Güneşlenecek hastaların serîriyâtlarda buna mahsûs ihdâs edilen mahallerde günün muʻayyen sâʻatlerinde, muʻayyen bir müddet kalmaları îcâb eder. Evde bulunan hastalar da muhakkak oda pen- ceresini açacaklar veya balkon gibi mahallere çıkacaklardır. Hastalar mümkün mertebe az örtünecek- ler ve etrâflarında duman, buhâr sisi gibi şeylerden eser bulunmayacakdır. Şu hâlde güneş banyosu kar, tipili, yağmur ve sisli havâlardan gayrı senenin bütün günlerinde devâm edilebilinecek bir tarz-ı tedâvîdir. Nitekim bugünkü asrî hastahânelerin çocuk ve genç sükkânı kışın en soğuk günlerinde bile verandalarda, yatak veya sedyeleri üzerinde tabîʻatın bu feyyâz ve bâd-ı havâ devâsını almakla meşgûl olurlar. Vücûdun güneş tedâvîsinden en mühim istifâdesi birçok hastalıklara galebe çalması ve kuvvetlenmesidir. Zaʻîf, nahîf ve vereme müstaʻid gençlerin taʻkîb edeceği yol, terkîbi mechûl şurûb ve ilâclardan ictinâb ederek doğrudan doğruya açık havâda güneşlenmeleridir. Hâl-i hâzırda echize-i teneffüsiyenin müzmin hastalıkları ve bu meyânda en mühimmi olan verem, mafsal ve kemik veremleri, karın zârı vereminde güneşden pek büyük istifâdeler edilmekdedir. Hattâ cild üzerindeki tabîʻatı mechûl bazı müzmin [253] karhât bile nihâyet bu tedâvî ile gâib olurlar. Harb-i Umûmî'de malzeme-i tımâriyenin fikdânı hasebiyle yaraların ince bir tül ile örtülerek güneşe maʻrûz bırakılması tecrübe edilmiş ve az bir zamânda iltiyâm bulmaları dolayısıyla bu sûret-i tedâvî oldukça tevessüʻ bile etmişdi. Güneşden en ziyâde istifâde eden meme ve oyun çocuklarıdır. Şimdiye kadar tamâmen tarz-ı tegaddîye atfedilen küçük çocuklardaki rahitis (raşitizm) illeti son zamânlarda güneş fikdânından ileri geldiği anlaşılmışdır. Binâenaleyh vâlidelerin yavrularına süt sâʻatlerini tanzîm etdikleri kadar güneş sâʻatlerini de tertîb ve hiçbir sûretle taʻdîl etmemeleri iktizâ eder. Esâsen son zamânlarda etıbbânın yazdığı reçeteler arasına güneş denilen devâ da girmiş bu-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=