HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 6

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 58 2834 Salahaddin Bey (Beyoğlu): "-Merkez-i umûmînin teklîfinde îcâbî bir karârın munzam olmadığı şeklinde bir kaydı vardı. O kayıd kalkdı mı, efendim?" Reîs Bey (İzmir): "-Encümen nâmına îzâhât verilecek, efendim". Mükerrem Bey (Isparta): "-Encümenin tesbît etdiği mâdde şudur, efendim. Türkiye dâhilinde ecnebî devlete âid Hilâl veya Salîb-i Ahmer şuʻbesinin esbâb-ı mûcibeye müstenid bir karârla tasvîb edilirse muktezâsı devletçe teemmül ve îfâ edilir". Salahaddin Bey (Beyoğlu): "-Bu maʻnâyı ifâde ediyoruz. Selbî bir karâr esbâb-ı mûcibeye müs- tenid bir karâr ile tasvîb edilirse muktezâsı devletçe icrâ olunur. Hilâl-i Ahmer istiklâl nâmı hâizdir. Bu husûsda taʻdîle ne lüzûm vardır? Mâdde-i sulbiye de aşağı yukarı bu mâhiyetdedir. Bendenize öyle geliyor ki, ecnebî Hilâl veya Salîb-i Ahmer şuʻbesi memleketimizde şuʻbe küşâd etmek istediği vakit hükûmet yalnız Hilâl-i Ahmer'den mütâlaʻa soracak ve ona göre karâr-ı katʻîyi kendi ittihâz ede- cek ve Hilâl-i Ahmer Merkez-i Umûmîsi de bu husûsun muvâfık olacağına kâil olmuş ki, taʻdîl teklîf ediyor. Hâlbuki encümenin karârlaştırdığı şekle göre kelime farkları olmakla berâber Hilâl-i Ahmer kabûlünü tervîc ederse ancak hükûmet îcâbını teemmül edecekdir ve eğer Hilâl-i Ahmer selbî bir karâr verirse hükûmet muhtâc-ı taʻmîk bir şey görmeyecekdir. Taʻdîlden anlaşılan hükûmete serbestî hakkı vermekdir". Mükerrem Bey (Isparta): "-Hilâl-i Ahmer'in istiklâlini de muhâfaza eder. Hilâl-i Ahmer yalnız beyân-ı mütâlaʻa eder. Fakat bazı esbâbı Hilâl-i Ahmer bilmeyebilir". Salahaddin Bey (Beyoğlu): "-Efendim, merkez-i umûmî de bilmez. Hükûmet onu diğer vesâitle yapar". Mükerrem Bey (Isparta): "-Fakat merkez-i umûmî bunu sellemehü's-selâm hod be-hod karâr verecek değildir. Tabîʻî mehâfil-i hükûmete mürâcaʻat ederek öyle bir Hilâl veya Salîb-i Ahmer şuʻ- besinin küşâdında siyâsî bir mahzûr olup olmadığını tahkîk edecekdir". Salahaddin Bey (Beyoğlu): "-Bendeniz arzu ediyorum ki, Hilâl-i Ahmer Cemʻiyeti'nin mütâlaʻası alındıkdan sonra hükûmetçe îcâbı teemmül edilsin. Yoksa vazʻiyeti böyle îcâbı ve selbî bir karârla tah- dîd etmekde bir fâide melhûz değildir. Bu encümenin teklîf etdiği şekilde tashîh diyor. Merkez-i umûmî- nin tensîb etdiği şekilde, îcâbî bir karâr veriyor. Mâdde mutlak olarak bırakılmalı. Esbâb-ı mûcibeye müstenid mütâlaʻa alındıkdan sonra îcâbı teemmül edilsin denilirse daha muvâfık olur". Reîs Bey (İzmir): "-Bendeniz esâsda mühim bir fark görmemekdeyim". Salahaddin Bey (Beyoğlu): "-İşine göre îcâbî olur, işine göre selbî olur". Reîs Bey (İzmir): "-Efendim, bir takrîr lütf [492] eder misiniz? Müsâʻade buyurulursa bir defa daha okuyalım". Faik Bey (Tekirdağı): "-Efendim, bendeniz nizâmnâmenin eski mâddesini de, yeni teklîf edilen taʻdîli de muvafık görmüyorum. Bu, devletin hukûk-ı hâkimiyetine Hilâl-i Ahmer Cemʻiyeti'ni iş- tirâk etdirmek demekdir. Çünkü herhangi bir cemʻiyet burada bir şuʻbe açmak için mürâcaʻat ederse hükûmet bağlıdır. Hilâl-i Ahmer müsâʻade ederse hükûmet şuʻbeyi açdıracakdır. Etmezse açdırama- yacakdır demekdir. Ben zannediyorum ki, nizâmnâmeye ne eski şekilde ne de yeni şekilde bir mâdde giremez. Bir cemʻiyetin alâkadâr olduğu mesâilde onlarla temâsda bulunur, nokta-i nazarını anlar. Fakat yapacağı işde serbestdir. Bu kaydı koyarsak devletin hâkimiyeti takyîd edilir. Buna müteʻallik olan hakk-ı takdîri, hakk-ı hâkimiyeti bağlanmış olur. Her ikisinin de nizâmnâmeden tayyını teklîf ediyorum".

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=