HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 7
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 67 3293 Suda münhal vitamin B bütün kabuklu hubûbâtda, sebzelerde, süt, yumurta, karaciğerde mebzûl olup ale'l-umûm etlerde azdır. Bu vitamin harâretden müteessirdir. Derûnuna kaleviyât ilâve olunur ise harâb oluyor. Ekser matbahlarda sebzelere [241] soda ilâvesi muʻtâd olduğuna göre bu vitaminin kısmen zâyiʻ olacağı âşikârdır. Farazâ müellifler bu sûretle pişen lahanada % 90 vitaminin ziyân ol- duğunu söylemekdedirler. Vitamin B'nin noksâniyeti beriberi denen hastalığı mûcib oluyor. Nitekim aksâ-yı şarkda cilâlı pirinç yemeklerini mütemâdiyen yiyen ve seven halk arasında bu hastalık pek münteşirdir. Vitamin C bilhâssa meyvelerden portakal, limon ve domatesde pek mebzûl olarak mevcûd olup noksânlığı skorbüt denilen bünyevî bir hastalığı mûcib olmakdadır. Bu nevʻ vitamin harâretden çok müteessirdir. Bazı müelliflerin A'dan müştak gibi gösterdikleri vitamin D münhasıran hayvânî yağlarda ve bilhâssa balıkyağında mebzûl olup kemiklerin ve dişlerin neşv ü nemâsını tenbîh ve tanzîm edece- ği cihetle pek lâzım ve mühimdir. Bu cihetle raşitizme karşı pek müessir ve âdetâ bugünün yegâne devâsı sayılabilir. X veya E remzi ile benâm beşinci nevʻ vitamin bazı nevʻ ağdiyede ve bilhâssa buğdayda mev- cûd olup noksânlığı akâmeti mûcib olmakdadır. Vitaminin bugüne kadar keşfolunan bütün nevʻleri hükmî ve kimyevî bütün mevâddın taht-ı teʼsîrinde az çok müteessir oluyorlar. Bütün ağdiye-i tabîʻiyenin terkîbinde mevcûd bu cevherlerin pişirilmek, konserve etmek, ocak dumanlarına maʻrûz kılmak, Pasteur usûlü taʻkîm etmek sûretleriy- le kısmen veya tamâmen zâyiʻ oldukları bugün bir hakîkatdir. Son senelerde kısım kısım tezâhürâtdan bu hakâyık karşısında tağdiye ve iğtidâ bahislerinde ol- dukça yenilikler vâkiʻ olmaması mümkün değildi. Nitekim eskiden beri herkesin sevdiği hâs ekmek, cilâlı pirinç ve kabuksuz meyvelerin vitaminden ârî olduğu meydâna çıkınca bugün hemen kepekli çavdar ekmekleri, siyâh ve esmer pideler âdetâ mergûb-ı âlem olmuşdur, denilebilir. İctimâʻiyâtda şimdiye kadar lâzıme-i nezâket ü zarâfet addedilegelen meyve kabuklarını soymak, posalarını atmak gibi incelikler yeni nazariyât karşısında birer sabun köpüğü gibi sönüvermişlerdir. Fi'l-hakîka Anadolu'da eski köy ve nesillerimizde iğtidâ nazariyelerinin asrî kavâʻidi keşfo- lunmadan çok evvel tamâmen ibtidâî ve tabîʻî bir hayât hüküm-fermâ idi. Gerek mesken ve gerekse tarz-ı hayât ve iʻâşeleri, hıfzıssıhhanın bu husûsdaki kavâʻidini câmiʻ olmadığı hâlde köylümüzün çok defa gürbüz, kuvvetli ve cânlı kanlı olduğu târîhen müsbetdir. Köylümüz emîn olduğu davar ve sağmalın sütlerini çiğ olarak içdiği gibi bütün gün güneş altında çalışarak gıdâsını ekseriyâ kepekli pide ve ekmekler, çiğ soğan, sarımsak ve domates teşkîl etmekdedir. Köylü muhîti, mesâʻîsi ve iʻtiyâ- dâtı ile bütün meyveleri kabuğu ile yemeği iʻtiyâd edinmişdir, diyebiliriz. Sebzeleri, ekseriyâ salata olarak çiğ ve nâdiren hafîf haşlamak sûretiyle yemekdedirler. Köylerimizde bir konserve kutusuna tesâdüf etmek, köylümüzün kuşluk sofrasında sunʻî yemekleri tatmak hiç şübhesiz hepimizin bildiği nâdirâtdandır. Vitamin keşfiyâtına bazı tecrübe hayvânlarının pek çok yardımı dokunmuşdur. Bilhâssa labo- ratuvarların sâkin ve mutîʻ hayvânlarından beyâz fâre, güvercin ve kobaylar bu husûsdaki müsbet netâyicin istikşâfında pek kıymetdâr hizmetler yapmışlardır. Fi'l-hakîka kendilerine âid aynı ağdiyeyi alan [242] ikiz iki fâre yavrusunun birisi fazla olarak her gün süt içdiği ve diğeri bundan tamâmen mahrûm kaldığı sûretde süt alan yavrunun gün geçdik- çe büyüdüğü ve günün birinde diğer kardeşinin iki misli vücûda mâlik olduğu görülüyor. Bundan
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=