HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 8

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 70 3481 sâhibini vesâit-i nakliyede, müsâmere ve mesîrelerde ve'l-hâsıl hayât-ı ictimâʻiyede sıkmağa, hemen her yerde bilhâssa zaʻîf, kuru insân kitleleri arasında tecrîd etmeğe sevk eder. Bu gibiler bir hadd-i muʻayyenden sonra muhîtin vereceği şişman vasfından da kurtulamazlar. Bu hâle gelen zavallılar yağın derece ve sıkletine, şahsın sin, cins, boy ve yapılışına göre muhtelif derecede müteessir olmağa başlarlar. En mühimmi serbest hareket edememek, çevik ve çâlâk olamamak, fazla terlemek, koşama- mak ilh. gibi fizyolojik hâlâtdır. Maʻamâfîh üzerine aldığı bu kadar yükden dolayı ol kadar müteessir olmayan enmûzecler de yok değildir. Ancak bu gibiler kalbleri yağlanmağa başladıkdan sonra fev- kalâde müteessir olurlar. Fi'l-hakîka şişmanlığın korkulu derecesi de bu üçüncü devredir. Yağlı kalb harekâtı serbest ve muntazam yapamayacağından kitle-i demeviye ve deverân müte- essir olmağa başlar. Bilhâssa dimâğ, böbrek gibi deverân ile pek ziyâde alâkadâr aʻzâ vezâif-i fizyolo- jiyesinde lâyıkıyla muvaffak olamayarak gûnâgûn ihtilâtât zuhûr etmeğe başlar. Hattâ harekât-ı ânife, fazla koşmak, şiddetli heyecân gibi hâlâtda kalb durabilerek mevti de intâc edebilir. Bazılarının "kalbi çatlamış", "kan boğmuş" diye sebeb-i mevt gösterdikleri vekâyiʻ ekseriyâ bu gibilerinin başına gelir. Şişmanların bazı hastalıklara ve bilhâssa intânî olanlara mukâvemet edemedikleri de maʻrûf bir keyfiyetdir. Bunlarda kalb esâsen yorgun ve âtıl olacağı cihetle hastalık zehirlerinin kalbde yapacağı muzır teʼsîrâta tahammül edemeyerek hareketini tevkîf eder. Şişman vücûdlara yapışan diğer ciddî bir maraz da şeker hastalığıdır. Şeker hastalarının pek çoğu yerlerinden kalkamayacak derecede şişman numûneleri arasında çıkar. Bu gibi eşhâs değil, âi- leler bile bir kasaba ve şehirde sayılabilir. Şişmanlık bazı âilelerde âdetâ irsî gibidir. Ecdâdından şişmanlığa tevârüs edenler pek çokdur. Anne ve babadan, evlâd u ahfâda kadar muhtelif derecede şişman numûneleri bazı âileleri âdetâ teş- hîr etmişdir. Bu gibilerinde fi'l-hakîka huveyn-i menevî, beyzeden mütevâris vasıflar intikâl etmekle berâber âilenin tarz-ı hayât ve maʻîşeti de icrâ-yı teʼsîr etmekden hâlî kalamaz. Böyle âilelerin sof- rasında börek, hamur tatlısı, pilav, makarna gibi yemeklerin birbiri ardınca resm-i geçid yapdıkları, gerek keyfiyet ve gerekse kemmiyet nokta-i nazarından yenecek ve içeceğe pek ziyâde ehemmiyet verdikleri pek âşikâr sûretde görülür. Şişmanlığı bazı müellifler marazî bir hâl addetmişlerdir. Bir kısım efkâr da tabîʻatın bir cilvesi diye kâil olmuşlardır. Her ne şekilde olursa olsun şişman bir vücûd normal değildir. Vücûd yapısını teşkîl eden echize ve aʻzâda bir noksânî-i fizyo [394] loji mevcûd demekdir. Bunun dolayısıyla bedene giren mevâdd-ı gıdâiye lâyıkıyla yanamayıp şahm hâlinde öteye beriye toplanmakdadır. Şişman vü- cûdların en büyük fazîleti hastalık hâlinde kendilerini yakıp eritmeleridir, denilebilir. Uzun süren hâd ve intânî hastalıklarda bu gibiler gıdâ-yı yevmîlerini almadıkları hâlde oldukça bir müddet kendi vücûdlarındaki depoları yakarak hastalığa ve zaʻfa mukâvemet etmek isterler ki, şişmanlığın yegâne fâidesi addolunabilir. Maʻamâfîh beynelmilel şişmanlık müsâbakasında hadden efzûn sıkleti ile temâyüz ederek rekor kazanan ve mükâfât alan şampiyonlar da nâdir değildir. Şişmanlığa galebe çalmak zaʻfa karşı gelmekden daha kolay değildir. Vücûd bir defa et ve yağ- lanıp bir hadd-i muʻayyeni tecâvüz edince sıkleti tezâyüd edeceğinden bu gibi eşhâs bir devre gelir ki, yerlerinden kımıldamak, koşup hareket etmekden hoşlanmaz olurlar. İşte bu hadden sonra vücûd büsbütün şişmeğe ve tenbelleşmeğe başlar ki, pek tehlikeli devrenin başlangıcı sayılır. Bedendeki iskelet ve onu örten adalât ve cild arasına hilkat, hafîf bir yağ tabakası tılâ etmişdir. Bu tabaka hâl-i tabîʻîde vücûdun muhtelif aksâmında sihanı tagayyür etmek üzere herkesde mevcûd- dur. Bu yağ tabakası vücûdun iskeleti üzerindeki ufak tefek çıkıntı ve çukurları imlâ ederek bedene

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=