HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 8

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 71 3567 ler. Bittabʻ isterler ki, kendi verdikleri iʻâneler kendi mıntıkalarının hesâbında tezâhür etsin. Bunu is- temek zannederim ki, onların sarîh [468] hakkıdır. Bu iʻâne verenler, Hilâl-i Ahmer gazetesini almak sûretiyle olsun, Hilâl-i Ahmer'in mesâʻîsine iştirâk edenlerin bunu görmek ne kadar sarîh hakları ise o Hilâl-i Ahmer büdcesine bir mikdâr para koyarak o mıntıka dâhilinde merkezin de bir takım sarîh hakkıdır. Vâridât mesʼelesine bunun için temâs etmeğe mecbûr oldum. Yoksa İstanbul vâridâtı azdı, eksikdi, çalışmıyordu demek istemiyordum ve bunu söylemek için de buraya çıkmadım. Bunu bil- hâssa Refik Beyefendi'den ricâ ediyorum ki, İstanbul dahi dâhil olduğu hâlde her şuʻbenin vâridâtını artırmasını ricâ ediyorlar. O hâlde ricâ ediyorum. Bu husûsda vâridâtı aktırmak için kuyûd vazʻından çekinsinler. İşte ben diyorum ki, bu kaydı refʻ etdikleri gün İstanbul vâridât-ı bâliğası % 1, % 2 nis- betinde artar. Az bir şey midir? Az da olsa her hâlde bir kemmiyetdir. Biz vâridâtı artırmak için mâniʻ olan kayıdların kaldırılmasını istiyoruz. Şimdi raporun kabûl olunması bu mesʼelenin mevzûʻ-ı bahis olunmasına mâniʻ midir? Bilhâssa Refik Beyefendi pekâlâ bilirler ki, bu meclisin fevkinde bir meclis daha yokdur. Hilâl-i Ahmer teşkîlâtının en yüksek makâmıdır. Burada bir şey reddolunmuş değildir. Eğer bu millet meclisindeki teʻâmülden istifâde etmek isteyerek bunu mevzûʻ-ı bahis etmek istiyor- larsa şunu arz ederim ki, burada hiçbir şey reddolunmuş değildir. Beş dakîka evvel kabûl edilmiş ola- bilir. Fakat öyle hâkim nokta-i nazar, öyle hâkim bir zarûret ve mecbûriyet karşısında kalınır ki, ev- velce kabûl etdikleri nokta-i nazar yerine bir başka nokta-i nazar ikâme etmek mecbûriyeti karşısında kalır. Acabâ imkân yok mu idi? Reddolunmuş teklîfler vardır ki, bir kere daha mevzûʻ-ı bahis olamaz. Fakat bendeniz burada reddolunmuş bir şey görmüyorum. Reddolunmadığı için takdîr heyʼet-i umûmiyenindir. Dinler, iştirâk ederler, etmezler. Kendilerinin selâmet-i takdîrlerine tamâmıyla em- niyetim vardır. Bendeniz vazîfemi îfâ etmiş oluyorum. Sonra o rapora istinâd ediyorlar. Raporla- ra dikkat etdim. İmtiyâzı Hilâl-i Ahmer Merkez-i Umûmîsi uhdesinde olan Hilâl-i Ahmer gazetesi- nin İstanbul'da neşredilmeyeceği mevzûʻ-ı bahisdir. Arz etdim ki, imtiyâzı Hilâl-i Ahmer Merkez-i Umûmîsi'nin uhdesine olan bir Hilâl-i Ahmer gazetesi vardır. Fakat kendileri merkez-i umûmî lütfen müsâmaha etsinler ki, İstanbul dâhil olduğu hâlde diğer yerlerde de intişâr etsin. Bayram gününde her yerde Hilâl-i Ahmer gazetesi çıksın. Çıkmakla Hilâl-i Ahmer Merkez-i Umûmîsi ne zarar eder? Hiç- bir zararı yokdur. İsbât ederim ki, mâddeten ve maʻnen kazançları vardır. Biz kendilerinden, merkez-i umûmîden imtiyâzı kendi uhdesinde olan gazeteyi istemiyoruz. Böyle bir şey yokdur. Hilâl-i Ahmer Merkez-i Umûmîsi Ankara'dadır. Ankara da bir gazeteyi çıkarır. Fakat İstanbul da, Konya, Adana, İzmir vesâir yerler dahi bir gazete çıkarabilir. Buna imkân-ı hukûkî yok mudur? Vardır. Farazâ şahsen dahi bugün Hilâl-i Ahmer nâmıyla bir gazete çıkarmak için imtiyâz isteyebilirim. Fakat bunu İstan- bul'da isteyemem. Bendeniz bunu okudum ve Matbûʻât Kânûnu 'nun hâfızıyım". (Handeler) Doktor Fikret Bey: "-Hilâl-i Ahmer nâmını istiʻmâl edemezsiniz". Hakkı Tarık Bey: "- Matbûʻât Kânûnu 'nun bir mâddesine istinâden vilâyete bir beyânnâme ver- mekle mükellefim. Vilâyete beyânnâme veririm. Çorum'da Fikret nâmıyla bir gazete çıkarmak iste- rim. Bana [469] Ankara vilâyeti bu müsâʻadeyi vermek mecbûriyetindedir. Çünkü zâten beyânnâme veririm, müsâʻade istemem. Gazete çıkarmak için müsâʻade istemek yokdur. Ne vakit Çorum'daki Fikret gazetesi şikâyet eder, daʻvâ eder, ben muahharan böyle bir gazete çıkarmağa başladığım için- dir ki, hükûmet beni menʻ eder. Merkez-i umûmîden ricâ etdiğim gâyet basît ve sarîhdir. Müsâmaha etsinler. İstanbul'da da, Konya'da da, İzmir'de de bir Hilâl-i Ahmer gazetesi çıksın. Çıkarsa zararı ne- dir? Bunun zararını isbât edemezler. Fâidesini isbât etdim. Hayır efendiler, nizâmnâme-i esâsî mâniʻ değildir. Nizâmnâme-i esâsî merkez-i umûmînin neşriyât yapabileceğini söylüyor. Öbür şuʻbelerin neşriyât yapamayacağını söylemiyor ve neredeki memnûʻiyet yokdur, orada cevâz vardır. İşte Türk Ocakları! Hiçbir ocak, Türk Ocaklarının nâşir-i efkârı olarak gazete çıkaramaz. Bu salâhiyet yalnız

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=