HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 8

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 71 3569 "-Riyâset-i Celîle'ye, Raporun heyʼet-i umûmiyesi meclis-i umûmîce tamâmen kabûl edildikden sonra tekrâr raporda münderic bir mâddeye rücûʻ ile devâm-ı müzâkere usûle muvâfık olmadıkdan başka lüzûmsuzdur. Müzâkerenin kifâyetini arz ve teklîf eylerim, efendim". Mardin Murahhası Doktor Cevdet Şakir " Reîs: "-Efendim, takrîr iki hükmü ihtivâ etmekdedir. Biri kifâyet-i müzâkereyi, biri de bu mesʼe- lenin halledilmiş addıyla tekrâr edilmemesidir. Evvelâ kifâyeti reʼyinize arz edeceğim. Müzâkerenin kifâyetini kabûl edenler lütfen el kaldırsın. Kabûl edilmişdir. Şimdi bu mesʼele esâsen halledilmiş olduğu için tekrâr reʼye konulmamasını teklîf ediyorlar. Bu mesʼeleyi halledilmiş addedersek, tabîʻî nazar-ı dikkate alınmaz. Halledilmiş olmazsa o zamân…" Hakkı Tarık Bey (İstanbul): "-Fıkra fıkradır, gazete mesʼelesi ayrıdır, efendim". Reîs: "-Gazete mesʼelesinin halledilmiş olduğunu kabûl edenler lütfen el kaldırsın. Kabûl etme- yenler lütfen el kaldırsın. Efendim, bir defa daha reʼye koyacağım. Kabûl edenler el kaldırsın. Kabûl etmeyenler el kaldırsın. Gazete mesʼelesi halledilmiş olarak kabûl edilmişdir, efendim". Hakkı Tarık Bey: "-Paşam, buna taʻalluk eden bir mesʼeleyi sorabilir miyim?" Reîs: "-Sorunuz efendim". Hakkı Tarık Bey: "-Efendim, mâdemki merkez-i umûmî gazetesini çıkarmak istediği hâlde o teşkîlâtdan niçin istifâde etmiyorlar?" Refik Bey (Konya Mebʻûsu): "-İstifâdeye her vakit hâzırız efendim". Reîs: "-Şefkat pulları mesʼelesi. Bu mesʼele hakkında merkez-i umûmînin bir teklîfi filân var mıdır?" Sıhhiye Vekîli Doktor Refik Bey: "-Efendim, raporda bunu vâzıhan arz etdik. Mesʼele, hesâb mesʼelesidir. Yoksa doğrudan doğruya filânca merkezin alıp satması mesʼelesi değildir. Îrâd kaydedip bize göndermesi umûmiyetle hesâb mesʼelesidir. Mâddenin tanzîmindeki nokta-i nazar da budur. Bu yapılırken en ziyâde bu fikir hâkim olmuşdur. Kaç pul vereceğiz, kaç kuruş geri alacağız ve bütün bunları düşündük; 600 merkeze tevzîʻât yapınız, 600 merkez tevzîʻât yapsın. Bunun güçlüğünü tasav- vur buyurunuz. Bunun için biz bir tâne mesʼûl tanıyoruz: Posta müdür-i umûmîsini. Biz kendisine pul veriyoruz. Bilâhare kendisinden [471] hesâb-ı katʻî istiyoruz. Esâsı bundan ibâretdir. Konya Mebʻûsu Refik Bey arkadâşım da îzâh buyurdular. Ahvâl-i âdiyede filânca merkez pul istemiş de gönderilme- miş. İstenildiği kadar göndeririz. Hesâbını sorarız. O merkezle aramızda hesâb-ı cârî olur. Fakat dînî ve millî bayramlardaki sarfiyâtı tamâmıyla hâric tutmak îcâb eder. Esâsen İstanbul merkezi, ahvâl-i âdiyede pulu bizden istedi de şimdiye kadar vermedik mi? İstedikleri kadar verilmişdir". Hakkı Tarık Bey: "-Efendim, bunun tatbîkindeki müşkilâtı acabâ nazar-ı iʻtibâra alıyorlar mı? Efendim, kendilerinin ayrıca pul vermesi veyâhûd ayrıca görülmesi müşkilâtı mûcib olmaz mı?" Sıhhiye Vekîli Doktor Refik Bey: "-Efendim, anlatamadım. Biz topdan olarak pulu posta mü- dür-i umumisine teslîm ederiz. Dînî ve millî bayram günlerinde sarf edilecek mikdâra âid hesâbâtımı- zı kendisi ile görürüz. Kânûnun bu sûretle tanzîmindeki rûh budur".

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=