HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 8

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 75 3777 asabiyeleriyle adale muhattalarında tekessür olmadığını kayıd ve müşâhede etmişlerdir (eminopter). Bazı hayvânlarda aded iʻtibârıyla dimâğ hücre-i asabiyelerinin tezâyüdü görülmüş. Bu hücerât-ı asa- biye nöroblast hücerâtından ileri gelmişdir. Karıncalarda ukadât hücerâtının büyüdüğü görülmüşdür. Bunlarda evvelce mevcûd olup küçük hücerâtın neşv ü nemâlarından ibâret olduğu anlaşılmışdır. Beyâz kurdlarda da aynıdır. Heneguy diyor ki: "-Bazı asabî hücreler nymphose hâlindedir. İlk devresinde tekessür ve taʻaddüd ederler. Hâlet-i sürfeviyede husûle gelen bu hâl eğer dikkatle mütâlaʻa edilecek olursa, bu hâdisâtın tamâmıyla insân- larda vukûʻa gelen hâdise-i hayâtiyelerle hem-âhenk olduğu tahakkuk edecekdir. Hayvânlardaki sürfe hâli hayât-ı ruşeymînin devâmıdır. İnsânlarda görülen hâdisât ile hiçbir zıddiyet arz etmez. Bilakis aralarında muvâfakat olduğunu isbât eder. Muhattat adalâtda mevcûd hücreler gibi hâlet-i hafiyede kalan pek küçük hücerât vardır ki, bunlar zamân ile neşv ü nemâ bulmakdadır. Fakat bunlar yeni hücerâtı tekvîn edemezler. Devâm eden neşv ü nemâ eski mevcûd hücrelerin neşv ü nemâsıdır. Doktor İsmail Kenan TABÎBE NE ZAMÂN MÜRÂCAʻAT ETMELİYİZ? Hıfzıssıhhanın sâha-i iştigâlâtına sıhhati yerinde olan kimseler kadar hastalar da dâhildir. Fi'l-hakîka birçok râhatsızlıklar tedâvî ihtiyâcı arz etmeksizin tedâbîr-ı hıfzıssıhha ile geçiştirildiği hâlde terk ve ihmâl edilen ve dikkat ü ihtimâmdan mahrûm kalan diğer birçok râhatsızlıklar da bilâ- hare kesb-i vehâmet etmiş olurlar. Hemen her memleketde hastalık hisseden bir adamın umûmiyet üzere yapdığı şey hastalığın mâhiyeti hakkında kendi kendine: "-Acaba nem var?" veya "-Nesi var?" yolunda îrâd etmesi muʻtâd olan suâlden sonra bizzât tarafından teşhîs vazʻ edilerek: "-Karnım ağrıyor" veya "-Çocuğum dişle- rinden muztarib" veyâhûd "-Hiçbir şeyim yok" reʼy-i katʻîsiyle hüküm vermekden ibâret kalıyor. Hâlbuki hiç kimsenin kendi meslek ve sanʻatından çizdiği hudûd hâricine çıkmaması îcâb eder- ken şu sûretle hâric ez-salâhiyet vazʻ edilen bütün bu teşhîsler ekseriyeti iʻtibârıyla elbette doğru olamaz. Marazın ehemmiyetsizliğine veya filân çocuğun dişleri sürdüğüne veyâhûd aynı çocuğun il- tihâb-ı sehâyâya tutulduğuna hüküm vermek salâhiyeti ancak ve ancak tabîbindir. Şu hâlde bîhûde yere telâşa düşmekden veyâhûd bidâyeten muhtefî kalabilecek mühim bir has- talık karşısında tevekkül ve lâkaydî ile vakit geçirmekden ise şu veya bu aʻrâzın ehemmiyetine celb-i dikkat edecek kimsenin tabîb olacağına îmân ederek niçin ona mürâcaʻat etmemeliyiz? Bundan mâʻadâ, belki hâiz-i ehemmiyet olmayan [94] ilk aʻrâzın seyr u tekâmülünü müşâhe- dede bulundurmakdan hem hasta ve hem tabîb için istifâde pek mühimdir. Bu hâlde tabîbe hemen mürâcaʻat edilerek tedâvîye derʻakab başlanacak olursa ne kadar hastalığın önü alınmış ne kadar

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=