HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 9
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 82 4259 Meselâ 1919 senesinde Paris'de Varen? Sokağı'nda ikâmet eden Marquis Avrenion?, İstanbul'da pek mütevassıt bir hayât yaşayan Zaro Ağa. Fi'l-vâkiʻ büyük şehirlerin hayât üzerinde fenâ teʼsîrleri var. Havâ-yı mahdûd, derd-i maʻîşet, tarz-ı hayât, muhît-i ictimâʻînin sıhhat üzerine olan muzır teʼsîrleri gayr-ı kâbil-i inkârdır. Ale'l-ekser küçük şehirlerde havâ daha sâf, hayât daha ucuz, derd-i maʻîşet daha az ve heyecân daha nâdirdir. Bütün bu şerâit-i sıhhiye, ictimâʻiye ve iklîmiye dolayısıyla güneşi bol iklîmlerde, yüz yaşında olan- ları daha fazla buluyoruz. Henry Yuke? diyor ki: "-Bu eşhâsın birçoğu doğdukları yerde vefât ederler. Kasaba ve köylerinin çanları hiçbir zamân gözlerinden silinmez. Köylerinde dağdağa, velveleden âzâde yaşamaları dolayısıyla yüz yaşındaki insânları daha faz- la köylüler arasında buluyoruz. Bazı meslek erbâbının fazla yaşadıkları hakkında serd edilen mütâ- laʻât gayr-ı kâbil-i kabûldür". Birçokları, çok yaşayanların kendilerine fazla ihtimâm etdiklerinden, perhîz etdiklerinden do- layı vücûdları sağlam kalıyor kanâʻatini besliyorlar. Bu da yanlışdır. Meselâ geçen sene Kânûn-ı Sânî'de Limp'de 108 yaşında vefât eden Madam Gayard son dakîkasına kadar et yiyor ve müskirât kullanıyordu. 1926 senesinde dʼAuxi le-chateaux'da Matmazel Restenitod 103 yaşında vefât etdiği hâlde her şeyi ekl ediyordu. Et, sebze, yumurta ve bilhâssa domuz yağ[ı] ile pişirilmiş bahârâtlı omlete bayılır- dı. Bu gibi çok yaşayanlar kendi kullandıkları tarz-ı hayâtı başkalarına öğretmeğe kalkarlar ve ken- dilerini yaşatan âmillerin gıdâlarda ve geçirdikleri hayâtın tarzındadır zannederler. Williams Smithe nâmında yüz yirmi beş yaşında bulunan bir adam kendisini ziyârete gelen bir zâta âtîdeki nesâyihi vermişdi. Altmış yaşından evvel evlenmeyiniz. Çok yiyiniz, fakat basît bir sûretde istihzâr edilen taʻâmları yiyiniz. Her gün pek az alkol istiʻmâl ediniz. Çok yıkanmayınız. Gecebeyin elbise kullan- mayınız. Kumar oynamayınız. Cornarat nâmında çok yaşlı bir adam diyordu ki: "-Elemli ve ıztırâblı hâdiseler bana teʼsîr etmez. Dâimâ elem ve kederden kaçar ve ondan uzak- laşırım". Doktor Detoi iddiʻâ ediyor ki, beşerenin sert ve mukâvim olması, uzun ömürlü olabilmek [487] için lüzûmlu bir şartdır. Çok yaşayanlar ekseriyetle gayr-ı hassâs ve hodbîn kimselerdir. Onlar muhît- lerini saran alevlerden, beşeriyeti ıztırâba sürükleyen, inleten ictimâʻî hâdiselerin, harblerin, zelze- lelerin, yangınların teʼsîrlerinden âzâdedirler. Her hâdiseye karşı aʻzamî lâkayddırlar. Evler yıkılır, hânmânlar söner, hastalıklar bir ülkeyi mezâristâna çevirir, fırtınalar evleri yıkar, tuğyân-ı miyâh insânların servetlerini belʻ eder. Onlar bütün bu kalbimizi parçalayan, dimâğımızı sarsan, maʻneviye- timizde zelzeleler uyandıran hâdiseler karşısında lâkayd, ağızlarında pipoları, temâşâger vazʻiyetde bulunurlar. Gemiler batar, içinde binlerce şahıs diyâr-ı ademe sürüklenir, neşʼelerine bir dakîkalık ha- lel gelmez. Her vâkıʻaya karşı bir omuz silkmesiyle cevâb verirler. Cümle-i asabiyeleri kışr bağlamış- dır. Hâricî tenebbühler ufak bir hareket husûle getiremez. Heyecânlardan berîdirler. Bunların cümle-i asabiyeleri zinde kalır. Aʻzâ-yı bedene daha iyi bir sûretde vezâifi îfâ etdirir. Tesemmüm-i asabî pek batâetle teessüs eder. Vücûdun mekanizmasına halel târî olmaz. İntizâm ve âhengi bozulmaz ve bu iʻtibârla bu şahsiyetlerin çok yaşamaları kâbil olmakdadır. Bu gibi uzun ömürlü olanlarda nazar-ı dik-
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=