HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 9
Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 82 4260 kate çarpan verâset mesʼelesidir. Florence'ın nazariyesinin hâtıra gelmemesi gayr-ı kâbildir. "Yaşama müddeti, neşv ü nemâsını ikmâl etmek için sarf etdiği müddetin beş misline müsâvî olmalıdır". Bu bir nazariyeden ibâretdir. Gayr-ı kâbil-i kabûl olmamakla berâber şimdilik gayr-ı kâbil-i isbâtdır. Buffon diyor ki: "-Hastalıklardan ve kazâlardan vefât etmeyenler doksan ve yüz yaşına kadar yaşarlar. Devâm-ı hayâtın ne iklîm ne gıdâ ne ırk ve cins ile alâkası yokdur. Hâricî kuvvetlerin devâm-ı hayât üzerinde büyük teʼsîrleri olamaz. Ömrün uzunluğu dâhilî ve samîmî yekdiğerine merbût olan hâdiselerin netî- ce-i tabîʻiyesidir". İhtiyârların hayâtlarına ve âilelerine dikkat edecek olursak, bu zevâtın etrâfında 70-80 yaşında- ki evlâdlarını ve 40-50 yaşındaki hafîf ve hafîdelerini görürüz. Bunların babaları da böyle uzun seneler muʻammer olmuşlardı. Bu zevât hasta olduklarını ta- hattur edemezler. Geçirdikleri emrâz, basît ve ehemmiyetsiz şeylerden ibâret kalıyor. Bunlarda en büyük rolü oynayan verâset mesʼelesidir. İlk hücrenin aldığı kudret ve istikâmet her türlü fenâ şerâi- te rağmen, mukâvemet-i hücreviye sâyesinde muhîtin ve hayâtın yıpranan şerâitine karşı mücâdele etmekde ve muvaffak da olmakdadır. Acabâ bu mukâvemet-i hücreviyedeki kudret nedir? Biz daha bunu bilmiyoruz. Ecdâd[da]n alınan bu mukâvemet muʻayyen âilelerde mevcûddur. Burada en mü- him rolü îfâ eden ifrâzât-ı dâhiliye olduğu zannediliyor. Mâddî ve rûhî hayâtımızı tanzîm eden bu guddeler olduğuna şübhe yokdur. Son senelerde en büyük rolü guddelerin ifrâzât-ı dâhiliyeleri ol- duğunda şimdilik hayâtiyûn müttefikdir. İfrâzât-ı dâhiliyenin seyir ve tekâmülü hakkında bir nebze maʻlûmât vermek istiyorum. Bu mesʼele hakkında karanlık kalan bazı cihetleri tenvîr etdikden sonra ihtiyârlığın sebebi hak- kında serd edilen nazariyeleri beyân edeceğim. İfrâzât-ı dâhiliye mesʼelesini ilk mütâlaʻa eden Claude Bernard ve Brown Séquard'dır. Bu zevâtın yorulmaz saʻy ü gayreti sâyesinde ifrâzât mesʼelesi fizyolojide lâyık olduğu mevkiʻi ihrâz etmişdir. [488] Bazı müdekkikler Claude Bernard'dan evvel bazı isimleri kaydederler. Ez-cümle Kolliker, Bordeu, Henle, Legallois bâlâda isimleri taʻdâd edilen zevât bu husûsda faraziyeler serd etmişlerse de amelî olarak hiçbirisi, bu mesʼeleyi îzâh edememişlerdir. Burada bir ciheti kaydetmek isterim. İngilizlerin ductless gland tesmiye etdikleri gudde-i veʻâiye-i demeviye ile ifrâzât-ı dâhiliyeyi karıştırmamalıdır. Müşerrihler guddeye benzedikleri hâlde kanât-ı müfriğden muʻarrâ aksâm-ı guddeviyenin mev- cûd olduğunu kayıd ve tesbît etmişlerdir. 14'üncü asrın ibtidâlarında Bordeu, sonradan Henle, Kolliker kapalı guddelerden gelen kan ve lenfin bünyesinde bir tahavvül husûle geldiğini ve deverân-ı umûmiyeye bu sûretle yeni mâddeler karışdığını iddiʻâ etmişlerdir. Fakat bunlar bir faraziyeden ibâret kalmışdır. Müller zamanından beri ifrâz hakkında guddelerden çıkan mâyiʻlerde husûsî bazı mevâddın bulunduğu kanâʻati hüküm-fermâ idi. Hakîkî bir sûretde ifrâzât-ı dâhiliye mesʼelesini tecrübelerle isbât eden Claude Bernard ve Brown Séquard'dır. 1855 senesinde Claude Bernard, glukozun karaciğerde teşekkül etdiğini ve verîd-i fevka'l-kebe- dî vâsıtasıyla verîd-i ecvef-i süflî tarîkıyla kana dâhil olduğunu gösterdi. Muhtelif tecrübeler netîcesi anlaşılmışdır ki, herhangi bir gıdâ ile beslenirsek beslenelim kana karaciğer tarafından muntazaman
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=