HİLÂL-İ AHMER MECMÛʻALARI / CİLT 7

Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmû‘ası Sayı 60 2919 Muʻallim, sınıfda mevcûd talebeye kitâbı otuz santimetre kadar uzak tutmak, ziyâyı sol omuz- dan alacak vazʻiyetde oturmak, tâm güneşde veyâhûd gayr-ı kâfi ziyâda kitâb kırâat ve mütâlaʻa- sından ictinâb etmek, çalışır iken başı masa veya sıraya meyletdirmeyerek vücûdu dik tutmak gibi göz hıfzıssıhhasına müteʻallik bi'l-cümle maʻlûmât-ı basîte ve ibtidâiyeyi taʻlîm edebilir. Talebesinin gözleri yorulduğunu anlayan vazîfe-şinâs muʻallim hemen bir raporla mektebin tabîb veya hastaba- kıcısına mürâcaʻat edecekdir. Kuvve-i bâsırası muhtel olan talebe, ilk sıralara oturtulacak ve şuʻâʻât-ı şemsiyenin şiddetini perde ve storları indirerek tahfîf ve karanlıkda ise ziyâ-yı sunʻîden istifâde etmek sûretiyle sınıf için lâzım olan tenvîrâtı muʻallim idâmeye çalışacak ve gözlük takması tavsiye edilmiş talebenin gözlük- süz gezmemesine ve gözlük camlarının dâimâ temiz tutulmasına dikkat edecekdir. Husûsî sınıflara tefrîk olunan çocukları umûmiyetle muntazam ve devâmlı bir kontrole tâbiʻ bu- lunduracak olan göz mütehassısı her talebenin kâbiliyet-i rüʼyet ve kuvve-i bâsırası hakkında muʻal- lime maʻlûmât verecekdir. Çocukların sabâh güneşinden ve günün mütebâkî sâʻatlerinde dâimî bir ziyâdan istifâde edebil- melerini teʼmînen sınıf mümkün olduğu kadar şimâl-i şarkîye müvecceh bulunacakdır. Pencerelerin sath-ı mecmûʻu döşemenin mesâha-i sathiyesinin dörtde birine muʻâdil olacak ve en iyi ziyâ yukarı- dan geldiği için pencereler tavanın on beş santimetre aşağısından açılacakdır. Müteharrik masa, sıra ve sandalyelerle sınıf tefrîş olunacak ve mekteb kitâbları gâyet okunaklı hurûfâtla tabʻ edilecekdir. Talebe yumuşak kurşun kalem, donuk ve hafifçe mülevven kâğıd istiʻmâl edecek ve bi'l-cümle mekteb levâzımı ve hattâ siyâh yazı tahtası dahi mat yani perdâhsız olacak ve aslâ ziyâya karşı mev- zûʻ bulunmayacakdır. Gerçi sınıflar için taʻdâd etdiğimiz bu pahâlıya mâl olur ise de aʻmâlar için küşâd edilen mek- teblerin daha ağır masârıfı müstelzim olduğu ve çocuğun ileride gerek bizzât kendisine ve gerek cemʻiyet-i beşeriyeye bir bâr teşkîline mâniʻ olması iʻtibârıyla masârıf-ı teʼsîsiye-i mezkûrenin müfîd addedileceği şübhesizdir. FÂRELER Yiyeceklerimizi telvîs eden, dolâb, döşeme, tavan gibi meskenlerimizin aksâm-ı haşebiyesini kemiren, gaz borularını delerek yangınlara sebebiyet veren, kümeslerdeki piliçleri katliâma uğratan ve'l-hâsıl ez-her cihet ziyânkâr olan fâreler, birçok emrâz-ı sâriye ve müstevliyenin nakl ü sirâyetine vâsıta olmaları iʻtibârıyla da beşerin en büyük belâsıdır. Herkes bilir ve bilmelidir ki, vebâ basilinin nâkili [558] yine fârelerdir. Bu habîs hayvânın insânlara pireler vâsıtasıyla nakletdiği vebânın şimdiye kadar verdirdiği zâyiʻât mikdârını bile tahmîn güçdür. Bundan mâʻadâ fâreler bir nevʻ sarılık olan yarakân-ı nezlevî-i müstevlînin (ictère catharral épi- démique), trişinöz, tifo hummâsı vesâire gibi diğer bazı emrâz-ı vahîmenin vâsıta-i sirâyeti olmakla da müttehemdir. Sâlifü'z-zikr sarılığın intişârında fârelerin oynadığı rol ancak pek yakında keşfedilebilmişdir.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=